İçtenlik, bütün dehanın kaynağıdır. Borne

Meydana gelen durum “buz dağı” meselesi gibi. Aslında “Her şerde bir hayır vardır” dedikleri bu olsa gerek. Normal şartlarda Avrupa menşeili yapıların yaptıkları hataları eleştirdiğimiz zaman ister istemez durumu kabul etmeyen bazı gruplar çıkabiliyor. İşin diğer tarafı ise yine dış mihraklar tarafında mevcut hükümete veya Cumhurbaşkanımıza karşı yapılan eleştiriler yöneltmesi yine bazı grupları sevindiriyor. Hem Türkiye cumhuriyetine ve kurucu Cumhurbaşkanına hem de mevcut Cumhurbaşkanımıza yapılanlar kabul edilemez. Onun için bir olmak için tüm geçmişimize mi saldırmaları gerekir? Hayır. Gerçek niyetleri ortaya çıkan yapının görülmesi açısından çok önemlidir. Bu mesele şahıs meselesi olmadığı, direk devletimize yapılan hareket olduğu aşikârdır. Bunun başka bir izahı olamaz. Bizim bundan sonra Avrupa menşeili kurum ve kuruluşlarla yapacağımız ortaklıklarla ne derece samimi olduklarını görüp, ona göre önlemimizi almamızdır. Her defasında dile getirdiğimiz ve getirmeye devam edeceğimiz bir kavram olan “Haçlı zihniyeti” gerçek mahiyetini göstermiş oldu. Bu inanç ve anlayış var olduğu sürece samimi olmalarını beklemek saflık olur, kandırılmış olmamız kaçınılmaz olur.

Yapılan hatanın resmi ve yetkili ağızlardan özür dilemesi iyi görünüyor gibi olsa da aslında yeterli değildir. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta şudur: Her ne kadar gerekli adımların atılması ve işlerine son verilmiş olsa da bu işin mutfağında herkes mevcuttur. Bunu yalnızca kendini bilmezlere yüklemek eksiklik olur. Balık baştan kokar. Büyüğü küçüğü, yetkilisi yetkisizi hep aynı zihniyetin tezahürüdür. Gaflet halinde söylenmiş oluşu aslında alt psikolojisinin dışa vurulmuş, netleşmiş durumudur.

Önemli bir mesele olan Oslo görüşmesi. Bu görüşmede Kürt açılımı diye başlayan çukur ve hendek ihanetiyle neticelenen ve ilk olarak Norveç’in merkezi Oslo'da yapılmış diye uzun zaman medyada yerini korumuştu. Burada dönen oyunların altında parmakları olmaması düşünülemez herhalde. Her türlü dinlenmeyi yapıp, gerekli bilgileri karşı tarafa iletmemiş olması yine saflık olur. Yanımızda görünüp, arkamızda ise terör örgütleriyle beraber hareket etmeleri. Zaten yıllardır, hem terör örgütlerine hem de NATO envanterine kayıtlı silahlara karşı savaşıyoruz. Bunları kendileri de gizlemiyorlar. Varsın bildiklerini yapsınlar. NATO, BM, AB, AP gibi kurum ve kuruluşların uluslararası hukuk ve anlaşmalar konusunda bir geçerliliği kalmadı artık. Çünkü isim bazında olan kurumlar öncelikle güçlünün ve Siyonist yapının kuralları geçerli oluyor. Biz ve bizim gibileri almaları ise imaj olarak tek taraflı olmadıklarını ima etmek içindir.

S-400ler konusunda Rusya ile yakınlaşmamız açık açık tehditlere maruz bırakıldık. Bu anlaşma olursa F-35leri vermeyiz. Bunun yanı sıra Afrin’de, Münbiç’te Türk askerlerin gösterdiği büyük başarı ve dahası DEAŞ dedikleri örgütü püskürtmesi bunlardan bazılarıdır. Sözde DEAŞ ile mücadelen ABD yönetimi yani silahlı kolu olan PYD-YPG Rakkada kontrollü bir şekilde tahliye edilmesi. Şimdi demezler mi bu DEAŞ da sizin eserinizdir, niye kendinizi kamufle etmeye çalışıyorsunuz.

Tüm boyunlara karşılık bir bütün olarak hareket etmek mecburiyeti tekrar tekrar doğmuştur. Nasıl ki NATO yanlışı herkesi aynı noktada birleştirdiyse aynı kararlığı bu ve buna benzer durumda daha kenetlenmiş halde bulunmamız gerekir. Bu duruma sessiz kalmak onların işlerini kolaylaştırmaktadır. Bize yapılmadığı sürece olaya sessiz kalmak onların düşüncelere ortak olmak demektir. Bu mesele şahıs meselesi değildir, Türkiye meselesidir. Bunu idrak etmemiz lazım.

Vesselam!