Sanayi devrimini tamamlayamamış, gelişmişlik düzeyi açısından her yönden ağır yaralı, feodal kalıntılar üzerine bina edilmiş, nihayetinde bilgi çağında, kafası kesik tavuk misali ne yapacağını bilmez duruma gelen Türkiye, ağır bir bocalamanın esaretinde! Toplum tabakalarının tamamında, kendi içinde sorunlar yumağına dönen hayatın işleyişi, bu gün öyle bir noktaya geldi ki ülkenin nefes alacak gücü tükenmiş durumda! Tüm farklılıklar akvaryuma alınmış, sorunlarımız çeyiz sandığı kutsallığında hasıraltı edilmiş, öylece heykel gibi beklenir durumda! 

Çağın gerekliliklerini yerine getiremeyen, bir çok sorunun iç içe geçmiş haliyle bocalayıp günü kurtarma politikalarıyla kan kaybeden, her alanda kalitesizleşmenin esaretine giren Türkiye, bilgi çağında yerinde saymaya devam ediyor! Eğitim ve ekonomi gibi birbirini besleyen iki alanın özellikle bu dönemde girdiği buhranlı halin,  Türkiye’yi uçuruma doğru yaklaştırdığı, liyakati es geçen politikaların  ülkeye neler kaybettirdiğini acı acı yutkunarak öğrenmiş bulunuyoruz.  Hangi sorunumuza çözüm arıyorsak, geliştirilen politikalara liyakatsiz kişilere ön verip uygulama yolu gösterdiğimizde, sorunumuz mutasyon geliştirip daha büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor! Yıllardır devinim halini alan memleketimizin kangrenleşmiş sorunlarına makyaj yapıp, din ve milliyetçilik soslarıyla kılıf uydurmamız neticesinde, dünyanın sindire sindire geçiş yaptığı çağlara, biz sadece gözlerimizi kısarak bahanelerle seyre daldık! Gelen her iktidarın yamalarla haritamızdaki bölgelere pansuman yapması, geçici çözümlerle kitleleri oy için  kanalize etme hesapları nedeniyle, ülke toplum olarak sorunlarıyla yaşamayı kaderinin bir parçası olarak görmeye başladı. İkircikli ruh halleriyle sorunlar karşısında tavır geliştirmeyen, siyasi güdülenmelerle kendini rahat hissettiği alanın dışına çıkarmayan bireylerin, kutuplaşmanın etkisi-sorunların mutasyon geçirmiş hallerine hapsolması Türkiye’nin motivasyonunun karanlık girdaplarda kaybolmasına neden oldu! 

Kuruluşundan bu yana Türkiye bir çok sorunla var oldu! Etnik dini ve bir çok anlamda kendini farklı hisseden sosyal tabakalar, sorunlarının çözümü noktasında devlet ile karşı karşıya geldi. Sorunların çözümü noktasında devlet sorunun muhataplarını çözümün dışında tutup belli kalıplar üzerine siyaset geliştirince, karşı tarafta kutuplaşma gettolaşma gibi faktörlerinde katkısıyla kendilerini geri çekip sorunlarının tezgah altında sömürülmesine zemin oluşturdular. Bu uzay boşluğuna dönüp kör, sağır, uçsuz bucaksız kara deliğe dönen sorunlar yumağı, gelenin ayağına dolandı durdu! Ne ekonomi ilerledi ne eğitim yoluna girdi! Her şey iktidarlara  oy için sömürme yollarına zemin hazırladı. Sorunun tarafları sorunlarını çözme noktasında devletle beraber kararların alınmasında paydaş olmayınca sorunlar gittikçe mutasyon geçirip belli dönemlerde ülkenin enerjisini daha da kötü etkiledi! Karar alma süreçlerinde devletin farklı düşünen kesimlere yönelik uyguladığı politikalar da da görüleceği üzere kutuplaşma haliyle heykelleşen sorunlar her gelişim sonrasında belli bir kesim için daha da büyüdü. Ve ne hazindir ki bu kitleler devletten umudunu kesip kendi iç dünyasında boşluklarda savruldu durdu! Bugün devletin en üst noktasından ellerini gözüne siper edip ülkenin sosyal tabakalarına bakılırsa sadece iktidar paydaşlarının kafasını menfaat yada beklentileri sayesinde yukarda tuttuğunu diğer kesimlerin dişlerini sıkarak boşluğa baktığını farkedecektir! Türkiye’nin acilen her çağın demini alan politikalarla günümüz insanlarına bir an önce nefes vermesi zaruridir. Sorunlar büyüyerek yeni bir mutasyonla ülkeyi yutacak dev bir virüse gebe! 

Nihayetinde geldiğimiz bu umutsuz noktada,  karar süreçlerinin aktörleri, derhal ülkenin nefes yollarını açacak ekonomi ve eğitim politikalarını masaya yatırması şart! Liyakatsiz, silik kişiler okullardan uzaklaştırılmalı, öğretmenliğin  kutsallığı kullanılarak tolerans halini alan vıcık vıcık arabesk dramlarla yaşatılan bilgisiz, kültürsüz esaretlere son verilmelidir. Ekonomi gerçeği ülkenin tüm damarlarına oksijen olduğu için liyakat esas alınarak kadrolar belirlenmeli, toplumun tüm tabakalarının eşit şekilde yararlanacağı yeni işleyişler devreye sokulmalıdır. Ülke içinde kendini rahat hissetmeyen tüm kesimlerin süreçlerdeki durumları masaya yatırılmalı, oy için değil, ülkenin bir bireyi olarak eşit şartlarda hakkını alabildiği bir sistemin gerekliliği vurgulanması anayasal haktır! Tüm kesimlerin sorunlarının kesin çözümü sağlanmalı, insanların ikircikli ruh haline aşılar bulunmalı, bu bitmek bilmez sorunların “MUTASYON” haline KESİN çözüm bulunmalıdır! 

DİPNOT:
Madam Hayganuş'un kocası Agop ölmüş.
Hayganuş çok üzgün. Sevgili kocasının mezarının başında oturmuş ağıt yakıyor.
Komşuları, arkadaşları da elleri önlerinde bu dramatik anı saygı içinde sessizce izliyorlar.
Hayganuş'un kocası Agop'a yaktığı ağıt herkesin gözlerini yaşartıyor: 
‘‘Ah Agop efendi ah... Sen ne güzel, ne alim adam idin...
Fransızca bilir idin...
İngilizce'yi, Alamanca'yı fevkalade konuşur idin... 
Sen edebiyattan, fizikten, kimyadan, riyaziyeden çok iyi anlar idin...
Şiir bilem yazar idin...''
İzleyenler suskunluk içinde bekliyorlar, ama ölçüyü kaçıran Hayganuş'un Agop'a sıraladığı övgüler bir türlü bitmek bilmiyor.
Artık biri dayanamıyor ve patlıyor:
‘‘Yahu Madam Hayganuş, amma da büyüttün ha!.. Agop'u hepimiz tanır idik. Rahmetli hiç de dediğin gibi bir adam değil idi.
Mesela, Fransızca filan bilmez idi. Şiir de yazmaz idi. Az biraz okuması, yazması var idi. Hepisi o kadar...''
Madam Hayganuş, komşusunun bu sözlerini duyunca hemen ağlamasını kesmiş ve başını kaldırarak gururlu bir sesle şöyle yanıt vermiş:
‘‘Olsun... Heves eder idi”
Türkiye artık sadece HEVES etmemeli!