Son yıllarda elektronik ve bilgisayara dayalı iletişim ve bilgi paylaşımının giderek artması bireyin sosyal iletişimini, öğrenme yöntemlerini ve eğlence biçimini oldukça değiştirmiştir. Elektronik posta, web siteleri, mesajlar, web kameralar, sosyal iletişim siteleri gibi elektronik iletişim araçları internet üzerinden yapılan sosyal iletişimin hızla artmasına neden olmaktadır.

Gençliğin büyük bir kısmı bu tür elektronik iletişim araçlarını sosyal yaşamlarında çok önemli araçlar olarak görmektedirler. Günümüzde internet bireyin kendisini geliştirebilmesi, bilgiye hızlı ulaşması ve iletişimi kolaylaştırması gibi birçok olumlu getirisinin yanında bilinçsiz kullanılması ile internet tehlikeli bir hal alabilmektedir.

İnternet birçok yönden olumlu görülse de son yıllarda dikkatler sanal ortamda karşılaşılan bazı riskler ve giderek internette daha çok zaman geçirme gibi potansiyel bağımlılıklar üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bireyler sosyal medya da geçirdikleri uzun süreli zamanlar ile gerçeklikten bir hayli uzaklaşmakta ve gündelik yaşantısının gerekliliklerine zaman ayıramamaktadır.

Son dönemlerde bilinçsiz internet kullanımı aile yaşantılarını etkilerken en çok da çocuklarımızı olumsuz etkilemektedir. Aileler interneti çocukların meşgalesi olarak algılamaktadır. Aile içi iletişimde, çocuklarla geçirilen kaliteli zaman yerine, aileler çocuklarının uslu durması, söz dinlemesi, ders çalışması karşılığında çocuklarının yaşlarına ve interneti kontrolsüz kullanmasına bakmaksızın sonundaki riskleri gözden kaçırmaktadır.

Sanal ortamın en büyük risklerinden biri de siber zorbalıktır. Siber zorbalık ya da sanal zorbalık, birey veya grup tarafından diğerlerine, bilgi ve iletişim teknolojileri aracılığı ile düşmanlık ve korkutma amaçlı mesaj ve resimlerin kasıtlı bir şekilde gönderilmesidir. Bireyler bunu kasıtlı yapabileceği gibi şaka amaçlı da yapabilmektedir. Özellikle okul çağındaki çocuklarda bu durumu sık bir şekilde görebiliriz. Zorbalığa maruz kalan bireylerde depresyon, düşük benlik saygısı, korku, üzüntü, hayal kırıklığı, utanç gibi duygular yoğun olarak görülmektedir.

Dünyada da siber zorbalığın birçok örnekleri vardır. Örneğin Japonya’da fazla kilolu bir erkek çocuğunun utandırıcı resimleri cep telefonu ile çekilip birçok akranına dağıtılmıştır. Benzer olayların ülkemizde de yaşandığını ve son yıllarda gazetelerde bu tür haberlerde artış olduğunu görülmektedir. İngiliz sivil toplum örgütü NCH (NationalChildren’s Home) ve Tesco Mobile tarafından 11 ile 19 yaş arasındaki 770 çocuk arasında gerçekleştirilen bir anketin sonuçlarına göre ise, her beş çocuktan birisi e-posta, sohbet odası ya da cep telefonu mesajı aracılığı ile taciz edildiklerini bildirmişledir. Amerika’da 9 yaşında bir kız çocuğu evindeki kişisel bilgisayarından “seni öldürmeye geliyorum” şeklinde tehdit edici mesajlar almış, yine 12 yaşındaki bir başka kız çocuğuna okuldaki bilgisayar aracılığı ile ırkçı, korkutucu e postalar gönderilmiştir. Evinde ve okulunda bilgisayar kullanan her iki çocukta sanal zorbalığın dünyasıyla karşı karşıya kalmışlardır.

Siber zorbalık fiziksel ortamda gerçekleştirilen zorbalık türlerine benzemektedir. Temel fark internet veya cep telefonu gibi sanal iletişimin gerçekleşebildiği bilgi ve iletişim teknolojilerinin aracı olarak kullanılmasıdır. Çocuklarımızın zaman geçirmesi uslu durması ve bizim rahatımızı bozmaması için kontrolsüz bir şekilde verdiğimiz telefonların onlar için nasıl bir tehlike arz ettiğini görememekteyiz. Günümüzde çocukların telefon ve internet kullanımı çok küçük yaşlara kadar inmiştir. Ebeveynler olarak üstümüze düşen görev, çocuklarımızın yakınındaki tehlikenin farkında varıp internet kullanımını kontrollü hale getirebiliriz. Çocukların karşılaşabilecekleri problemlerde yanlarında olduğumuzu gösterebilmeli en önemlisi de çocuklarımız ile kaliteli zaman geçirmeye özen gösterip onlarla iletişimimizi arttırmalıyız.