Sabah kedileri besledim, sıra çiçekleri sulamaya geldi. Masanın üstünde yerini alan turuncu çiçek renginden dolayı gözde çiçeklerimden biri şu sıralar. Sevdim, okşadım. Soluyor mu ne? Eyvah, bu da ölüyor? Dememle birlikte uyandım. Aaa, zaten bu mevsimlik çiçek bugün olmasa yarın ölecek, dedi içim. Rahatladım.

İşte bunu, konulan süreyi en son limitine kadar doldurmakmış adaleti sağlayan gibi bir anlayışla ya hep ya hiç anlayışına nasıl gittiğimi bir kez daha fark ettim. Şükürler olsun fark edişlerim kolaylıkla ve sevgiyle farkındalığa dönsün. Çünkü gerçekten ben- iradeyle hareket ettiğim her alanda çok acı çekiyorum. Almam ve bırakmam zorlaşıyor.

Dün benim için hareketli ve heyecanlı bir gündü. 14 yıldır zihin ve ruh hali değiştirici bir madde kullanmadan kendi  yolculuğumu yaşamımın odağına koymaya özen göstererek yaşıyorum. Bu da beni yoruyor. Biraz daha risk alabilir, boş verebilir hale gelmek istiyorum. Fakat ya hep ya hiçe yatkınlığımı bildiğim için de bu sefer insanlığımı unuturum diye korkuyorum.

Turfanda yiyecekler nasıl da özletir kendini! Tıpkı onlar gibi özlenen ve özletilen bir yaşam sürmek istiyorum. Döngüsellik ama aynı zamanda süreklilik olsun yaşamımda. Çok soyut kaldığını hissettim düşüncelerimin. Ne yazık ki elimden gelen bu.

Rahmetli babaannem her turfanda yediği şeyi ilk tattığında kahkahayı basardı, tekrar gülerek yemek nasip olsun diye. Ne güzel! Sanırım istediğim öyle bir şey. Yaşama âşık olmak gibi.