Her insanın doğup büyüdüğü, ekmeğini yiyip suyunu içtiği, toprağına belendiği memleketine karşı bir bağı, bir sevgisi, bir muhabbeti vardır.

Olmalıdır da.

Bir şey daha olmalıdır;

Memleketine karşı hizmet etme duygusu.

İkisi birbirini tamamlar, tamamlamalı da. Aklı ve gücü yettiğince, dili döndüğünce ve samimice…

Siyasi, ideolojik ve kişisel hesaplara girmeden, yağcılık ve yalakalıktan uzak, haset ve fitneden arınmış bir zihniyet ile…

Tercihlerde Adıyaman’ı önceliklemek, “parti, dernek, ideoloji, cemaat, hısım, akraba, köylüm, adamım vb.” anlayışından arındırmak ve “Adıyaman” ortak paydasında buluşmak, ortak düşünüp hareket etmek şartıyla.

Ancak böyle kazanılır. Ancak böyle başarılır. Ancak böyle ve birlikte gelişir memleket.

Yeri gelir eleştiri mekanizması işler, yeri gelir iltifat ve takdir edilir.

Mesela;

Altınşehir Üniversite köprülü kavşağını takdir etmek, Kütüphanenin yerinin Demokrasi Parkına katılmamasını eleştirmeye engel değildir.

Ya da;

Hizmetiçi Eğitim Merkezinin yapılmamasını eleştirmek yeni yapılacak 300 yataklı Kadın Doğum hastanesini takdir etmeye engel olmamalıdır.

Yıkılan eski Devlet Hastanesinin yerine “Neden yenisi yapılmıyor?” diye sormak Hızlı Tren Etüd-Proje çalışmalarının başlamasına iltifat etmeye mani değildir.

Ne memleketin faydası noktasında eleştirmek ihanettir ne de güzel şeyleri takdir etmek yağcılık ve yalakalıktır… Yerinde ve zamanında yapılan eleştiri, hata ve eksiklikleri düzeltip tamamlamaya, iltifat da, şevki ve marifeti arttırmaya, daha iyisini yapmaya yarayacaktır.

Tabi bunları da yetişmiş değerlerimizin kıymetini bilerek, onları yıpratmadan, harcamadan, kaybetmeden yapmalıyız.

Bu ayrımı iyi yaptığımız yani insaflı davrandığımız taktirde eminim ne eleştirilen kırılacak ne de takdir edilen kibirlenecektir. Eleştirilere takılıp kalmadan ve eleştirilecek hata ve eksiklik bırakmadan çalışmanın gayret ve inancı daha güzele ulaşmanın vesilesi olacaktır.

Bu kültür oluşmalı bence ve gelişmeli.

Gerisi teferruattır.

Tabi mesele Adıyaman ise…