Geçenlerde saygı duyduğum ve eleştirilerini es geçmediğim bir hocamın söyledikleri hiç aklımdan çıkmıyor. “ Çok karamsar yazıyorsun! “ dedi. Önce kabul ettim, sonra kızdım, daha sonra savunmaya geçtim derken, niye bu kadar canımın acıdığını irdelemeye başladım.

       Evet, söylediklerinde gerçeklik payı var, hele ki kendini ve yaşamı tiye alabilen bir insan olan hocamın gözünden gerçekten kasvet verici olabilir yazılarım. Bu farklılıklar bireysel olabildiği gibi, cinsiyetimizin( hocam erkek) getirdiği toplumsal rollerimizinden de kaynaklanabilir diye düşünüyorum.  Benim gibi bugüne kadar gerçek yaşamda varlığının onayı olarak sunulan “ çok ciddi kadın, hiç orası burası oynamaz “  övgüsünü (! ) alıp sahiplenmiş bir kadının bu ciddiyeti abartması, karamsarlığa vardırması çok kolay oldu. Bu saatten sonra yazılarında bile o esnekliği kazanması biraz zaman alacak sanırım. Çünkü gerçekten, ben de biraz esneyip yaşamın içinde akmak istiyorum.

        Aslında daha önce kendi kendime yazdığım günlüklerimde bu işi biraz kıvırabiliyordum, fakat ne zaman ki yazılarımı birileriyle paylaşmaya başladım yine ciddileştim. Bir paradoks benim yaşamımda sanırım; ne kadar ciddi yazarsam belki de, o kadar ciddiye alınacağımı düşünüyorum yazılarımda da.

       Lafı uzatmayayım, hocamın bu eleştirisi üzerine bir zamanlar bir gazeteden “ fıkra “ diye kestiğim bir alıntıyı eklemek istiyorum yazıma:

       “ Geçenlerde bir “Temel”li fıkra yazmıştım, hani Temel bara gidiyor, barmen “ Ne alırsınız?” deyince hesap ödemiyor, ben sizden bir şey istemedim, siz ısmarladınız diye…

Bilenler bilmeyenlere anlatsın. Bu fıkrayı okuduktan sonra bir arkadaşım aradı, onun eczacı bir arkadaşının başına gelmiş gerçek hikâyeyi anlattı, aktarıyorum: Kadın eczaneye gelmiş,“ Gebelik testi yaptırmak istiyorum.” demiş. Eczacı bayan testi yapmış ve  “ Gebe değilsiniz. “ diye sonucu söylemiş. Kadın eczaneden çıkıp gitmiş, eczacı arkasından seslenmiş:

 -Hanımefendi testin parasını ödemeyi unuttunuz…

Cevap gelmiş:

-Yok ya… Hem gebe çıkmayacam hem de parasını ödeyecem!

       İşte, merhaba hayat! Bu kadar da işlemiş fıkralarımızın bile içine kadın ve erkek olmanın farklı talepleri.

      Yine bir gazete köşesinde bir kitabın tanıtım yazısına rastladım. Çok hoşuma gitti. İnanın o tanıtım yazısındaki pasaj için gidip o kitabı aldım. Aynen aktarıyorum yazıyı:

       “ Acı, onu araştıran ve anlayan herkes için muhteşem bir bilgidir. Acı, yaşama ve yaşadıklarımıza verdiğimiz değeri gösterir. Bir terapi oturumunda ağlayan eşinin gözyaşlarına anlam veremediğini söyleyen ve “ Ben hiç ağlamadım. “ diye övünen birine “ Sizin için çok üzüldüm. “ demiştim. “ Niye? “ diye sorduğunda ise “ İnsanın yaşamında ağlayacak kadar değer verdiği hiçbir şeyin olmaması çok acı verici de ondan “ dediğimi hatırlıyorum.

     

      Fakat bu keskin çizgi beni rahatsız ettiği için ben bireysel farklılıklara odaklanmayı ve bunları kendimi tanımada birer ipucu olarak değerlendirmeyi seçiyorum çoğu zaman. Şimdi de öyle yapacağım. Pasajı kullandığım kitabın yazarı birleştirici hatta bütünleştirici olduğunu düşündüğü bir alıntı yapmış B. Boutros Ghali’ den onu aktaracağım en içten dileklerimle. Sahi bu arada unutmadan bahsi geçen kitabın adını ve yazarını yazayım. Kitabın adı, “Sen, Ben ve Aramızdaki Her Şey”; yazarı ise Prof. Dr. Mehmet Z. Sungur. Yaptığı alıntı aynen şöyle:

     “  -Zayıfmış gibi davranmaktan yorulmuş her güçlü kadına karşı, güçlüymüş gibi davranmaktan yorulmuş zayıf bir erkek vardır.

       -Aptal gibi görünmekten sıkılmış her kadına karşı, aklın sesi gibi davranmak zorunda olmaktan sıkılmış bir erkek vardır.

       -Duygusal diye etiketlenmekten bıkmış her kadına karşı, ağlama ve hassas olma hakkı elinden alınmış bir erkek vardır.

      -Dişiliği sorgulanan her kadına karşı, erkekliğini kanıtlamak için rekabet etmek zorunda bırakılmış bir erkek vardır.

       -Bir seks nesnesi olarak görülmekten bunalmış her kadına karşı, cinsel performansından kaygı duymuş bir erkek vardır.

      -İnsanca bir gelire sahip olmayan her kadına karşı, başkalarının geçimini karşılama sorumluluğunu üstlenmiş bir erkek vardır.

      - Araba tamirinin incelikleri ve arabayı geri geri giderek küçücük yerlere sığdırma becerilerinden bihaber her kadına karşı, yumurta haşlamayı ve bulaşık yıkamayı bile bilmeyen bir erkek vardır.

      - Özgürlüğüne adım atan her kadına karşı, hürriyete giden yolu yeniden keşfeden bir erkek vardır.

      -İnsan ırkı iki kanatlı kuştur; bir kanadı kadınlar, diğeri erkeklerdir. Her iki kanatta eşit düzeyde gelişmedikçe insan ırkı uçamayacaktır. Kadının davası şimdi, her zamankinden daha da fazla, insanlığın davasıdır.”