Cemil Kavukçu’ nun “ Bilinen Bir Sokakta Kaybolmak” dan “ Sansarlar” adlı öykü içime işledi. “ Yaşlanmak, bir kez daha yüzüme şamar gibi indi. Yeğenim Ece, annem ve ben arasında geçen sohbetlerde çoğu kez Ece’ nin şu isyanı ile karşılaşırım; “ Emekli olunca da mı!? Bu yaşta da mı!?” Ekonomik ve duygusal konulardaki değişmeyen bakış açısı onun canını sıkar ve belki de umutsuzluğa sürükler onu. Fakat yapacak başka şey yok. Bizim gerçeğimiz de bu. Sırf onun ağzına bir parmak bal vermek adına oynayamayız ki…

Çocukken (ki Ece genç kız)bize oynandı, sonraları biz oynadık ve belki de bazı alanlarda oynamaya devam ediyoruz. Fakat ne işe yarıyor ki…

Onun için bence neysen o olacaksın. Çocukken benim hissettiklerim yanlıştı, şimdi de öyle olduğunu söyleyenler çıkıyor. Fakat ben hissettiklerimden eminim. Sadece hissettiklerim üzerinden hareket edip etmemek konusunda kararsızım. Çünkü benim hissettiklerim bana ait ve sadece bir his. Gelip geçecek. Önemli olan analiz sentez yapıp kendim ve biz olmak adına ne yapabilirim, nasıl davranabilirim?Bunlar için zaman tanımak kendime.

Ne kadar da uzattım lafı değil mi? Tek kaygım var şu an, acaba karamsarlıktan uzaklaştırıp kendimi güzel bir güne merhaba diyebilir miyim? Hani Üstün Dökmen’ in ; “ sonra çıkarıp cebinden aynanı/ Bir selam da kendine ver./ Hatırın kalmasın el gün yanında/Bu dünyada sen de varsın!” dediği “ Selam” şiirinde olduğu gibi üleştirdim dostluğu üç kuşak arasında.