Meraklı olmakla ilgili bir sürü çelişkili mesaj alıyorum çevremden. Fakat baskın olanı “ merak zararlıdır “ şeklindeki mesaj. Bu benim özellikle zevkle yaptığım yazma işinden uzaklaşmama neden oluyor. Çünkü gözlem yapmamı engelliyor. Yazma şevkim kırılıyor ve yine umutsuzluğa yelken açıyorum.

Tabii ki aksini savunan bir sürü görüş de duyuyor kulaklarım. Hatta zaman zaman yazılar da okuyorum. Umut oluyor. İşte bu yazılardan birini sizinle paylaşmak istedim. Yazı, takvim yaprağından ve herhangi bir yazar adı yok. Sadece “Meraksız İnsan, Problemli İnsandır! “ şeklinde bir başlık atılmış. Yazıyı aynen aktarıyorum:

“ Allah, insanı yaratırken içerisine bir merak hissi koyuyor ki, bu merak hissi ile insan hayatı tanıyabilsin, yaşadığı çevreyi algılayabilsin ve algıladığı o çevrenin içerisinde problemsiz olarak hayatını devam ettirebilsin.

Merak, insanın yaşama sevincidir ve insanı cıvıl cıvıl hale getiren garip bir hareket enerjisidir.

Etraf ile ilgi ve alakayı kesmiş, hiçbir şeye merak duymayan bir insana, bitkisel hayat süren insan gözü ile bakılır. Daha da kötüsü, eğer bir insan bitkisel hayat sürmüyor, fakat hiçbir şeye merak duymuyorsa bu insanın vicdan duygularının zedelenmiş olmasından korkulur.

Meraksız bir insan, içe doğru tehlikeli hisler barındıran insandır.

Düşünün; bir katil, öldüreceği insanın çocuklarını merak eder mi hiç? Etmez. Merak etse, öldüreceği kişinin çocuklarının babasız kaldığında neler yaşayacağını düşünse, o çocukların dünyasına bir defa girip yakınlaşsa katil katlini gerçekleştiremez.

Bir hırsız, evini soyacağı kişinin uğrayacağı maddi zararı düşünmez. İlgilenmez bile. Azıcık merak edip, “ Bu insanlar, bu eşyaları almak için bir ömür harcamışlar, kim bilir bu eşya ile bu insanlar nasıl da bütünleşmiştir “ diyecek olsa hırsızlık yapamaz.”

Yazı burada noktalanmış. İlginç bir yazı bence. Değişik bir bakış açısı. İşin esprisi de yine bana göre; sadece bakış açını değiştirebilmek ve sana ait kılabilmek. O zaman ortada sorun diye bir şey kalmıyor zaten.

Çocukken annemin ev gezmelerine ya da günlerine bazen ben de eşlik ederdim. Fakat resmen düğmesine basılı robot misali hareket etmen gerekiyordu. Otur otur- kalk kalk! Bir de “ gözlerime bak” şeklinde bir kontrol aracı vardı annemin. O maviş küçük gözleri, öyle anlarda nasıl o kadar büyürdü hayret ederdim. Tabii, çok da korkardım. Olayın sadece orada kalmayacağını adım gibi bildiğim için, genellikle hanım kız olmayı seçerdim.

Konuyu, konumuza bağlamaya gelince; “ merak “ çocuk olarak bende de yoğundu. Fakat o kadar ambargo içinde nasıl giderilirdi ki? Örneğin susadın; ev sahibi ayağına su getirmesin diye( çocuksun ya ) mutfağa gidiyorsun, ev sahibi dolabı açıyor sana su vermek için, sen başını öne eğmelisin ki; dolapta neyi var neyi yok görmeyesin. Ayıp olur. Daha bunun gibi bir sürü ayıpla o evin içinde başın önde oturur gelirsin. Resmen işkence!

Bu gün için bakış açımı değiştirdiğim de; bu ayıpların bende en azından başkalarının eksiklerine daha az odaklanmam için bir disiplin oluşturmuş. Gerisini de aşmak bana düşüyor. Bugün izin isteyerek, evlerin içini dolaşmaktan büyük haz alıyorum. Çok hoşuma gidiyor!