Merak insanı strese sokar, merak insana üzüntü verir, merak insanı kederli yapar, merak insana gülmeyi unutturur, merak acı verir, merak insanı dermansız dertlere düşürüp, dert sahibi yapar, merak insanı kanser yapar, merak insanı verem edip, ince merez hastalığına düşürür, kısacası merak insanı öldürür...
Merakın Sebepleri; Bazen haksızlığa uğradığın için merak edersin, bazen her hangi bir konuda birilerinden darbe alırsın, intikamını alamadığın için merak edersin, bazen sevdiğini alamadığın için merak edersin, bazen tüm çabalarına rağmen istedin hedefe ulaşamadığın için merak edersin. Sebep çok saymakla bitmez...
Mesela yaşanmış, gerçek bir merak hikayesi bakın size anlatayım;
Adıyaman merkeze bağlı birbirine çok yakın, birbirine sınırdaş iki köy vardı.
Bu köylerin ağaları bir konuda anlaşamazlar, aralarında hüzümet oluşur ve araları açılır.
Ağalardan birinin Mustafa (Mıstefai Hemi Kele) adında çok cesur, boyluposlu, babayiğit bir fedaisi vardı.
Ağa, fedaisi Mustafa'ya içi küfür dolu bir mektup verip karşı köyün ağasına gönderir. Mustafa, mektubun içeriğini bilmeden, atına atladığı gibi mektubu alıp karşı köyün ağasına götürür.
Karşı köyün ağası Yiğit ve mert bildiği Mustafa'yı Köy Odasında karşılar, Mustafa'ya buyur edip odanın başköşesine oturtur ve oda hizmetini gören adamına Mustafa'ya bir kahve pişirmesini söyler.
Bu arada Ağa, içi küfür dolu mektubu açıp okumaya başlar, okudukça ağanın yüz ifadesi değişir, kukremeye başlar, ağza alınmayacak küfürler etmeye başlar.
Ağa, adamlarına emrederek, yakalayın bu şerefsiz, deyyusu diye bağırır, ağanın adamları 15-20 kişi ile Mustafa'nın üstüne çullanıp vurmaya başladılar, Mustafa ağzı-burnu kan revan içinde, aralarından sıyrılıp atına bindiği gibi dörtnala sürüp kaçmaya başladı.
Mustafa aslında ölümcül ağır bir darbe almamıştı, ancak suçsuz yere dayak yemeyi hazm edemedi ve yiğitliğine yediremediği için merak edip, gam'a kedere düştü, için için eriyip altı ay içerisinde vefat etti.
Atalarımız boşuna dememişler, merak, gam, keder yiğidi öldürür...
Başka bir örnek;
Bir zamanlar, Adıyamanlı Mehmed Ağa, Konya'ya sürgün edilir. Mehmed Ağa, bir akşam Konya'da bir Kahvehaneye gider, tek başına bir masada oturup kahvesini içer. O zamanlar Konya küçük bir şehir herkes birbirini tanıyor.
Konyalılar meraklı gözlerle Mehmed ağaya bakıp, acaba bu adam kim diye birbirlerine sorarlar.
Mehmed Ağa, kahvesini içtikten bir müddet sonra, kahvenin parasını vermek üzere kahveciyi çağırır, kahvenin ücretini öderken beş kuruşu yere düşer. Tabi o zamanlar şimdiki gibi elektrik yok, kahvehanede bir-iki tane gaz lambası var. Mehmed Ağa masanın altına düşen beş kuruşunu bulmaya çalışır ama ortam loş karanlık olduğu için bulamaz, bunun üzerine cebinden kibriti çıkarıp, kibrit çöplerini tek tek yakarak bulmaya çalışır, elinde son bir kibrit çöpü kalmış ama yine beş kuruşunu bulamamıştı, o son bir çöp ile cebinde bir kağıt para çıkararak yakar ve beş kuruşunu bulup derin bir oh çeker ve kalkıp eve gider.
Bu arada Konyalılar büsbütün meraklanmıştır.
Mehmed Ağa öbür akşam yine kahvehaneye gider, meraklı konyalılar hemen etrafına toplanır. Merhaba, hoşbeş ve tanışma merasiminden sonra, Konyalının biri, Ağa dün akşamki hareketin neydi öyle merak ettik. Yere beş kuruş düşürdün, fiyatı beş kuruş olan bir kibriti bitirdin, Son kalan çöp ile beş kuruş için kağıt beş lirayı çıkarıp yaktın. Beş kuruşu bulayım derken yüz misli zarar ettin. Biz buna bir anlam veremedik, lütfen bize açıklar mısın?
Mehmed Ağa şöyle açıklar; ben bir iş Adamıyım,
geceleri uyumaya çalışırken, bakarsın o beş kuruş aklıma gelir, uykum kaçar, merak eder, strese girerim, dolayısı ile gece uykumu alamadığım için o gün işimde yeteri kadar verimli olamam. Yada başka bir zaman bu kahvehanede otururken yada buradan geçerken, çok karlı ve çok önemli bir ticaret konusunu düşünüyor olabilirim, tam o sırada kaybettiğim beş kuruşum aklıma gelirse, o aklımda tasarladığım önemli ticaret konusunu unutabilirim, buda bana çok pahalıya patlar. İşte bu nedenle beş kuruşumu mutlaka bulmak zorundaydım, buldum ve rahatladım...
İşte böyle değerli dostlar, düşünce, merak, gam, keder... Bazen İnsanın sağlığını bozar, süründürür, bazende kesin çözüme giderek öldürür.
Sevgili okuyucularım; bu üç günlük Dünyada hiçbir şey için kendinizi yıpratmaya değmez...
Lütfen her şeye boş verip hayatınızı yaşayın... Gülün, eğlenin, mutlu olun, sağlıklı yaşayın, mutluluk oyunu oynayın. Kısacası Poliannacılık oynayın...
Fadlı DOĞAN