Aşağıdakilerden hangisi yukarıda değildir? Ahmet’in oğlu Cemil’in teyzesi ise, Nuran’ın erkek kankası kimin bacısıdır?  Kenyalı emadan ince ip araladıkça, kimin beyin fonksiyonları, fıstıkçı Şahapla kavgaya tutuşmuştur? 5 musluk bir havuzu 6 saatte doldururken,  altın varanklı, süslü musluk neden tek başına bir havuzu 3 saatte doldurur? Hangi örgütün para musluğu hile yapmaktadır. Ata bakan Ali ile ılık süt içen ışık neden bir olup Ömer’in başında mısır patlatmıştır? 

Sorular sorular... 

Eğitilmesi gerekenler tarafından verilen eğitim neticesinde, hayatı belli kalıplar ile kuşatılan küçücük çocuklar, renkli dünyalarını yılların ezberlerine terk etmiş durumda. Sorgulama yetenekleri köreltilen, öğrenme azimleri yerle bir edilen küçücük dimağlar, hayatının geri kalan kısmında, üzerindeki cehalet artıklarını temizlemek için bocalayıp duruyor. Kendi yaşadığı hayatı sürekli yeni kuşaklara aktarma cabasında olan, teknolojiye yenik düşen, öğrenmeyi sınıf geçmek için yeterli notu almak üzerine inşa eden, araştırmayan, sorgulamayan öğretmenlerin yeni nesile öğreteceği hiç bir şey yoktur varsa bile zihin budama olabilir sadece. Yeteneklerin budandığı, her yıl başka bir sistemin denendiği şu zamanda, çocuklara okuma alışkanlığı kazandıramamamızın sebebi, okulda eziyet halini alan, saçma sapan sınav uygulamalarıyla bunalan çocukların, okuma sevgisinin kırılmış olmasıdır. Son yıllarda artan teknolojiye yenilen,  kahve köşelerinde okeyle zaman geçiren müsvedde türü öğretmenler, “öğretmenlik kutsal meslek”  adı altında dokunulmaz kılınıp yeni neslin önünde bariyer haline getirilmiş, gelişmeye açık olan zihinler bitkisel hayata sokulmuştur. Kütüphaneye yılda bir kaç kez mecburi şekilde gönderilme yolunu, bugünün geçmişte denenmiş,  sonuç alınamamış uygulamaları açmıştır. Okumak isteyenlerin sınav adı altında cehalet ile şarj edilmiş robotlara dönüştürme projesi, son hız devam etmektedir.  

Eğitim bakanın sürekli değiştiği,  ama sistemin hep aynı gölde yıkandığı bir anlayışın tahakkümünde olan genç dimağlar, beyinlerine giden kana sürekli korku pompalayanlardan kurtulmadığı sürece, hayatını sınıf geçme üzerine bina edip okulunu bitirince de papağan gibi aklında kalanlarla geleceğini kuracağı defalarca test edilmiştir. Buna rağmen eğitime neşter vurulamamakta, kazanılmış hak diye cahil,  ezber yöntemlerle öğrencilerin hayatını kabusa çeviren vasıfsız öğretmenler sistemin dışına atılamamaktadır. Okuma sevgisi ilkin aile tarafından verilmesi gerektiği gerçeği herkesin kabulü. Aileden sonra okul, öğrenci için en sevdiği yuva olması gerekirken, okulun hapishane halini alması manidardır. Raflarda kitaplar mahkum iken okulda da öğrenciler adeta, cehaletin esiri haline getirilmiş durumda! 

Vasıfsız müdürlerin atandığı okullarda eğitim bitirilmiş durumda. Pisa sonuçları rezalet. Temel eğitimlerin bile niteliksiz kadrolar yüzünden verilmediğinin en net kanıtı mezunların hala okuma yazma dört işlem sorunları olduğu gerçeği fıkralara konu olacak düzeyde. Bilinen gerçeklerin burda tekrarı da can sıkıcı! Milli eğitim kütüphane bilincini yerleştirmek istiyorsa öncelikle temel eğitim verildiğinde öğrencilerin niteliklerini köreltmeden ilgi ve alanlarına göre yönlendirmeyi başarmalı. Önce öğretenler sorunun halledilmesi şart. Yoksa sadece hikaye okuruz! 

Her beyinde bir kütüphane açmak için öğretenlerin donanımlı olması öncelik şarttır. Kütüphaneler kirli düşüncelerden arınma meditasyonudur. Kütüphaneler hayatın her alanını düzenleme kurallarının temel kaynağıdır. Siyasilerin kalitesini belirlemeyle iç içedir. Kütüphaneler toprağa atılan bambu ağacı gibidir. Tohum olarak ekilir. İlk dört yıl sürekli sulanır ama toprak dışına filiz vermez. Beşinci yıl tohum patlar ve kısa sürede yaklaşık 30 metre olur. Hayatın gerçeklerini erkenden görmek istiyorsak, cahil cühela takımlarının bize yönetici olmasını istemiyorsak, klişe bilgilerle papağan olmak istemiyorsak kütüphaneler toprağına tohum olup bekletelim beynimizi. Farkımız olsun istiyorsak okuyup  boy atmak şart. Gizemli olayı merak ettiyseniz gidip görmeniz şart kütüphaneyi! İçindekiler kısmını geçtikten sonra... 

DİPNOT

Öğrenciler o yılın ders programlarında yeni bir ders olduğunu farkederler. Dersin adı mantıktır ve derse yaşlıca bir profesör girecektir.

Nihayet, ilk mantık dersi başlar. Çocuklardan biri söz hakkı isteyerek:

Sayın profesör, mantık bize ne öğretir? Lütfen her şeyden önce bunu anlatır mısınız ricasında bulunur.

Profesör, kendisine merak ve şüpheyle bakan talebelerine:

Mantık dersinin insanların düşüncesine yaptığı etkiyi açıklamak biraz güçtür. Onun için bunu sizlere bir örnekle açıklamak istiyorum? der.

Farzedin ki, maden ocağından iki insan çıkıyor: Birisinin üzeri tertemiz, diğerininki ise kömür karası içinde... Bunlardan hangisinin yıkanması lâzımdır?

Öğrenciler, hiç tereddüt etmeden:

Elbette, kirlisi diye cevap verirler.

Profesör, tebessüm ederek:

İşte evlatlarım der,  Mantık bu soruya cevap vermeden önce şunu sorar: Nasıl olur da bir maden ocağından çıkan iki kişiden birinin üzeri tertemiz iken diğerininki kirli olabiliyor...

Kütüphaneden çıkan birinin düşünceleri kötü olabilir mi? Kütüphane demek önce mantıktır!