“Kanunlar, örümcek ağları gibidir; zayıflar ağa yakalanır, güçlüler ağı delip geçer.”           Honoré de Balzac

                                                                                                                         

Bazı etnik grupların genetik-biyolojik özelliklerini ön plana çıkararak kendileriyle diğerleri arasında kesin sınırlar çizip kendilerinin genetik olarak diğerlerine üstün olduğu iddiasında bulunmaya “Irkçılık” dendiğini belirtmiştik. Bu tür ırkçılıkta kültürel özelliklerle dini normlar ve özellikler ön plandadır.

“Kültürel Irkçılık” ise Genetik-etnik ırkçılığın bir alt türü olup dışlama, ayırımcılık, şiddet, korku, nefret gibi tutumlar şeklinde tezahür eder. Günümüzde bu tür ırkçılık, başta ABD olmak üzere Batı dünyasında, göçmen gruplara ve hâkim toplumlar arasında azınlık halinde yaşayan yabancılara yönelik olarak uygulanmaktadır.[1]

Her iki ırkçılık türünün ortak yönü önyargı, etiketleme, grup temelli nefret söylemi ve ayırımcılık tutumlarıdır. Her iki ırkçılıkta da insanlar “grup içi ve grup dışı” olarak sınıflandırılır ve grup dışı saydıkları insanlar dışlanır, ötekileştirilir, aşağılanır, hakir ve hor görülür, adam yerine konulmaz ve kendilerine saygı duyulmaz.

Özellikle 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’deki bir iş merkezine yapılan ve hala failleri bilinmeyen(!) saldırıdan sonra ABD ve Batı’da, Müslüman denince genelde şiddet ve terör akla gelmekte, “her Müslüman terörist değildir, ama her terörist Müslümandır” gibi kalıplaşmış ve kodlanmış ön yargı ve ön kabuller, kültürel ırkçılığın en bariz göstergesidir.

Batı dünyasında aşırı sağcı ve kültürel ırkçı söylem ve eylemler giderek artmaktadır. Devlet kurumlarında etnik, kültürel ve din temelli dosyalar oluşturulmuştur. 

Bütün dünyada ve özellikle de Ortadoğu’da, ABD güdümlü olaylara yine ABD tarafından çeşitli isimlerin verilmesi, olayların nereden ve ne amaçla planlandığının bir göstergesidir. Bu meyanda Ukrayna’da “Turuncu Devrim”, Kırgızistan’da “Sarı Devrim veya Lale Devrimi”, Gürcistan’da “Gül Devrimi”,   Arap ülkelerinde “Arap Baharı” ve Türkiye’de 2013 Mayıs’ında İstanbul’daki sokak gösterilerine “Gezi Devrimi” gibi isimler verilmesi bunun örneklerindendir.

Hz. Peygamber’in Veda Hutbesinde ilelebet ilan ettiği:

“Ey insanlar! Biliniz ki Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Bütün insanlar Âdem’den gelmiş, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak Allah’a karşı sorumluluk bilinci (takvâ) iledir…” mesajı cihanşümul bir bildiri olup her türlü ırkçılığı ve menfi anlamdaki milliyetçiliği reddetmiştir.

ABD polisinin siyahi bir gencin boynuna basarak onu boğması ve bunun sosyal medyada görüntülenmesi üzerine bazı Hıristiyan din adamları bile Hz. Muhammed’in veda hutbesindeki bu ilanına atıfta bulunarak her türlü ırkçılığı lanetlemişlerdir.

 

[1] Prof. Dr. Özcan Hıdır,  Anadolu Ajansı 09.06.2020

[2] a.g.e.