Eski çağlarda bir kral hava durumunu öğrenmek için bir müneccim tutmuştu.

Kral bir gün balığa çıkmaya karar verdi. Balık tutmak için gideceği yer de sevdiği kızın evinin önündeki göl kenarıydı. Kral sevdiği kıza güzel görünmek için en yeni elbiselerinden birini giymişti. Ama yağmur yağıp da güzelim elbisesi bozulur diye kaygılanıp müneccime gitti. Müneccime havanın nasıl olacağını sordu. Müneccim:

“Kralım hiç kaygılanmayın, bir damla bile yağmur yağmayacak” dedi.
Kral da gönül rahatlığıyla balığa çıktı. Bir süre sonra bir köylüyle karşılaştı. Köylü kralı selamladıktan sonra konuştu:
“Saygıdeğer kralım. Güzel elbisenizin bozulmasını istemiyorsanız bir an önce saraya dönseniz iyi olur. Çünkü müthiş bir sağanak geliyor.”
Kral şaşkındı:
“Nasıl olur? Az önce müneccime sordum. Bir damla bile yağmur yağmayacak dedi. Ona mı inanayım, sana mı?” diye cevap verdi.
Kral yoluna devam etti. Ama az sonra müthiş bir yağmur başladı ve kral sırılsıklam oldu. Saraya döndüğünde de ilk iş olarak müneccimi kovdu ve adamlarına emir verip o köylüyü bulup getirmelerini istedi. Bir süre sonra köylü saraya geldi. Kral köylüye kendisini müneccimbaşı tayin ettiğini söyleyince köylü boynunu bükerek konuştu:
“Ben müneccim değilim efendimiz. Yağmur yağacağı zaman eşeğim kulaklarını indirir. Sizinle karşılaştığımız vakit eşeğim kulaklarını o kadar indirmişti ki sağanak olacağını anlamıştım.”
***
Çevremizde zaman zaman her şeyi bildiğini sanan ve bunu da kabul ettirmeye çalışan insanlara rastlarız.
Kendi aklı ile iktifa edemeyen veya istişare anlayışından uzak insanları en çok etkiler bu tipler.
Müneccimlik taslarlar adeta. Söyledikleri isabet ederse kerameti kendilerinden menkulmüş gibi tafra yapar, isabet etmezse de bunu gizleyecek laf kalabalığı ile mazeretler üretip olayın aslında başka! olduğunu söylerler.
Böyleleri genellikle etkili, yetkili, nüfuzlu, cukkası sağlam... vb gibi insanları etkilemeye çalışırlar.
Bunların dışındaki insanlar sadece kendi reklamları için gereklidir. Yani kendilerini övdürerek diğerlerini etkilemek içindir. Bir nevi ayaklı gazete veya mektup görevi gördürürler.
Müneccimliklerinin yanında cilalayıp boyamayı, cambazlık ve dansözlük yapmayı da becerirler tabi.
Bunların etki alanı içerisinde bulunanlar kolay kolay başkalarına inanmazlar. Hülyada olduklarını ve gözlerinin önüne perde çekildiğini fark etmezler, ettirmezler.
İlk başlarda birileri uyandırmaya, ikaz ve nasihat etmeye çalışsa da fayda etmez ve onlar sadece kendilerini kötü ederler o kadar.
Dolayısıyla da bir müddet sonra müneccimleri ve müneccimlerinin çizdiği çemberin dışına çıkamaz olurlar.
Bir müddet sonra da felaket kaçınılmaz olur. Zira bu müneccimlerin derdi sadece kendilerini kabul ettirmek ve bu sayede nimetlenmektir. Gerisi önemli değildir. Etrafına çöreklendiği adam/lar zarar görmüş görmemiş umurlarında değildir. Zaman zaman yerleri sarsılmasın diye göstermelik şeyler yaparlar o kadar.
Oysa sade bir köylü vatandaşın basit bir şeyden veya kendine göre bir olgudan yaptığı çıkarımla bildiği basit şeyleri bile bilmekten uzaktır bunlar. O saflıktan uzaktırlar çünkü.
Bilseler de söylemezler. Çünkü doğru olanı ve bildiklerini söylemek için değil, işlerine geleni söylemek için çırpınırlar.
Tabi bir müddet sonra hüsran ve zarar kaçınılmaz olur.
Nasihatlerin fayda vermediği kişiye musibetler musallat olmaya başlar.
Çoğu zaman geç uyanır bu müneccim meraklıları. Geçici zafer ve keyif ortamından uyandıklarında ise iş işten geçmiştir ne yazık ki.
Nasihat değil övgü almak/övülmek merakı ve zaafları yüzünden çok hata yapmışlardır. Böylesi müneccimler de bunu çok iyi becerirler ve hep duymak istediklerini söylerler. Dolayısıyla gözde olurlar.
Zaman zaman etrafımıza bakalım. Bizi bu şekilde kullanmaya çalışanlar olup olmadığına dikkat edelim.
Sakın “ben mevki, makam ve para sahibi değilim ki...” demeyin.
Bakarsınız sizi ayaklı gazete veya mektup olarak da görebilirler.
Yani açıkçası, kendi reklamlarını bedava yaptırmak isteyebilirler.
Benden söylemesi.
Son olarak, konu ile alakasını sizin kurmanızı isteyeceğim usturuplu bir söz: “Konuşacak zamanı bil: krallara öğüt vermek tehlikelerin en büyüğüdür.”