Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbirleriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, diğeri ise siyahtı.

Çocuk kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, ikinci köpeğe neden ihtiyaç olduğunu ve renklerinin neden illa siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu.

Dedesine merakla sordu. Yaşlı reis bilgece gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.

Neyin simgesi?” diye sordu çocuk.

İyiliğin ve kötülüğün simgesi. İyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımdalar onlar.

Çocuk; “mücadele varsa kazanan da olmalı” diye düşündü ve bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi;

Peki”, dedi. “Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?

Yaşlı reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.

Hangisi mi evlat?

Ben hangisini daha iyi beslersem!

***

Hemen sorayım, “Biz hangisini besliyoruz?

Çevremizdeki insanlar, eşimiz dostumuz hangisini besliyor, farkında mıyız?

Peki, şikayetçi olduğumuz, bizleri rahatsız eden kötülüklerin hangi kaynaklardan ve kimler tarafından beslendiğini biliyor muyuz?

Kötülük” derken ne anlıyoruz?

Cinayet, yaralama, kumar, içki, zina, uyuşturucu, hırsızlık… başka?

Hak yemek, insanların vaktini çalmak, hayallerini, umutlarını kullanmak, bunlardan menfaat devşirmek…

Daha başka?

Aşağılama, hakaret, oyalama, çelme takma, gurur, kibir, haset, fitne…

Kabiliyetleri köreltme, yeni fırsatların önünü tıkama… Liyakatsiz, ehliyetsiz, basiretsiz, kişiliksiz, şerefsizlere yol açmak…

Siz devamını getirin. Sorulara devam.

İyilik ve kötülük bildiğimiz/sandığımız şeyler duruma ve kişiye göre değişiyor mu?

Ya da iyilik sandığımız şeylerin kötülük olma ihtimali var mı?

Peki çaktırmadan kötülüklere iyilik kılıfı giydirdiğimiz oldu mu?

İyilik adına kötülüğün değirmenine su taşıdık mı hiç?

Dilimizle iyilik derken içimizdeki sesin ısrarla kötülük dediği davranışlarda bulunduk mu?

Herkes böyle yapıyor”, “bu işler böyle dönüyor”, “boş ver”, “neme lazım”, “işi bil işe gitme”, “ben yapmazsam başkası yapacak”…

Bunlar neyin mazereti, ya da hangi ahlaki değerin ölçüsü?

Sahi, hiç böyle düşündüğümüz oldu mu?

Sorular çok oldu değil mi?

Başta nefsimizi ve çevremizi sorgulamadıktan, muhakeme edip gereğini yapmadıktan sonra toplumdaki kötülüklerden yakınma hakkımız olamaz.

Bu yüzden sormalı ve sorgulamalıyız.

Ayrıca şunu da asla unutmamak gerek, “Kötülükten daha kötü olan, kötülüğe alışmaktır.

Çevremizde bir kötülük varsa eğer, bizlerin de sorumluluğu olduğunu unutmayalım.

Ve dikkat edelim de, kötülüğe alışmayalım.