Tarihin en korkunç kazalarından biri, 1965 yılında, Ankara’dan İstanbul’a giden yolcu otobüsünün Adapazarı yakınlarında kezzap yüklü kamyona çarpması sonucu meydana geldi! Yolcular panik halinde, birazda kezzap dumanının içeriye dolması nedeniyle hızla otobüsten inmeye başladı. Trajik hikayenin ilk adımları bu şekilde başladı. Yolcular yola dökülen kezzaptan habersizdi. Ayaklarına kezzap bulaşan yolcular, can acısıyla etrafta kaçışmaya başladılar. Yol kenarındaki zifiri karanlıkta su birikintisini fark ettiler. Oysa su değil, kezzap havuzuydu! Can acısını dindirmek için su sandıkları havuza atlayanlar, saniyeler içinde eriyip gidiyordu. 23 kişi can vermiş, ölenlerden geriye hiç bir şey kalmamıştı! Bilindik alışkanlıklar, korkunç sonlarını hazırlamıştı yolcuların!
Sosyolojik süreçlerin işleyişi feodal kalıntılar üzerine bina edildiğinde, demokratik kazanımların günün koşullarıyla benzeşmesi bir hayli sancılı olmaktadır. Türkiye’nin demokrasi tarihini bu anlamda ele aldığımızda, gelen iktidarların zihinsel olarak ayrışmalardan medet umduğu, -hikayesini buna uyarladığı- görülecektir. Kurucu liderin başlattığı felsefeye fiziki anlamda belirgin değişiklikler eklense de, sosyolojik olarak dönüşümün çağın çok gerisinde olduğu, sürekli sancılar geçirdiği görülecektir! Gün geçtikçe, kurumların uğradığı yok oluş süreci, kurallarla bezenmiş medeni ülke ölçütlerinin tahribatı ve yaşanan siyasi kazaların birbirini tetiklemesiyle değerli olan vasıflar, kezzap çukurunda “sanılan doğrularla” ortadan kaldırılmıştır.
Yetersiz demokrasi bilincinin, yerleşik hayata geçmemiş zihinsel dağınıklıkların oluşturduğu varyantlar ve ileri anlamda jenerasyonların sonrakileri ileriye götürecek kabiliyete erişememesi, Türkiye’yi niteliksiz yığınların seçimlerine terketmiş, uzun süren debelenmelerin esaretine mahkum etmiştir. Es geçilen sanayi devrimi, din tarım toplumunun gelişim önünde set oluşu, padişahlara özenen seçimli olgarkların güç tahakküm özentileri, Türkiye’yi demokrasi sanılan çukurlarda “karınca dövüşüne” terketmiştir. Kaos halini alan sosyolojik tabakaların birbirini olumlu tetikleme süreçleri cumhuriyet tarihi boyunca sabote edilmiş, kitlelerin devlet olma bilinçlerinin aidiyetler üzerinden sömürülmesi, farklı kostümlerle sürdürülmüş, nihayetinde kitleler etkisine girdiği fikir havuzlarında etkisiz hale getirilmiştir.
Sürekli yol kazalarına uğrayan demokrasi ve anayasal süreçlerin gelişen ülkeler karşısında imrenme moduna hapsoluşun temel sebebi, kurucu felsefeyi anlamayan liderler ve ilke ve inkılapların aşındırılması sorunudur. Ülke politikalarının partilerin menfaatine harcanması, kezzap çukuruyla müsemmadır. Ekonomi ve eğitimin birbirini besleyen aksamlarında yaratılan tahribatların, gelecek nesillerin kalitesini belirlediği gerçeği gözardı edildiği için, bu gün jenerasyonların yönetim kademelerinde yarattığı zaaf ülke motivasyonunu sabote etmektedir. Ülke ağır bir travmanın tesirinde “uyurgezer modda” sayıklayıp durmaktadır!
Türkiye’nin acilen kamu reformu yoluyla yönetim kalitesine ivme kazandırması gerekmektedir. Eğitim seferberliği ilan edilmeli, öncelik olarak “eğitenlerin eğitilmesi” sorunu ortadan kaldırılmalıdır. Ülke yönetiminin şirketleşme sendromu kanunla sınırlandırılmalı, egoların uzun süre iktidarda kalması “ dönem koşuluyla” standartlara erişimi sağlanmalıdır. Türkiye’nin hayatın tüm alanlarındaki temel bahanesi “ŞART EKİ” eyleme geçiş aksiyonuyla mutlaka bertaraf edilmesi zaruridir. Cumhuriyetin niteliklerinin uzağına düşen tüm takunya hayallerinin aktif olması durumunda “KEZZAP ÇUKURLARINDA” hayatın yok oluş sürecini izlememiz kaçınılmazdır. Bodoslama gittiğimiz yolda “CUMHURİYET’IN NİTELİKLERİ LEVHALARI” kurtuluş reçetemizdir. Kezzap çukurlarını makyajlayıp cumhuriyetle yarıştıranların maskesi elbette düşmektedir. Küçük menfaatler uğruna Türkiye’nin zihinsel olarak çukurlara atılmaması için muktedirlere, özgürlük düşmanlarına “kırmızı kart” gösterme zamanı! Toplum sürüleşmemeli! Bir uyanış kelebek etkisi yaratır!
DİPNOT:
Bir gün Atina pazar yerinde birileri Sokrates’ e fena hakaret ediyordu; Sen bir alçaksın, cahilsin ve içki içicisin!
Sokrates, başını sallayarak cevap vermedi, sadece gülümsedi…
Zengin bir aristokrat, bu sahneyi izlerken ona sordu; Böyle hakaretlere nasıl tahammül ediyorsunuz? Kendinizi kötü hissetmiyor musunuz ?
Sokrates yine gülümsedi ve dedi ki: “Benimle gel”..
Tanıdığı bu aristokrat onu, eski bir tozlu depoya kadar takip etti…
Sokrates bir meşale yaktı ve işe yaramaz, paçavra delinmiş bir pelerin bulana kadar etrafı aramaya başladı… Bulduğu bu pelerini adama verdi ve dedi ki: “bunu giyer misin sana uyar”.
Adam paçavra pelerine baktı, kızarak :
-” İyi misin Sokrates? Bu paçavrayı giyecek miyim, diyerek geri attı “
Gördün mü, dedi Sokrat, elbette kirli ve eski pelerini giymeyi reddettin. Aynı şekilde adamın söylediği saçma ve edepsiz sözler bana da dokunmadı…
Türkiye’ye giydirilmek istenen cehalet paçavraları elbette eğreti kaçacaktır. Düşünen sorgulayan insanların kezzap çukurunu anlatması şart! BİR İHTİMAL DAHA OLDUĞU BİLİNMELİ..