CHP Eski Adıyaman Milletvekili Celal Topkan`ın "Atatürk sonrası CHP`nin başarısızlığı, nedenleri ve sonuçları "isimli yeni kitabı çıktı.

Topkan, kitabına ilişkin yaptığı açıklamada, bu kitabın, Atatürk’ten sonra sürekli başarısız olan CHP’yi, nedenleriyle birlikte sorguladığını dile getirdi.

Atatürkün CHP’yi, halkçılık esaslarına dayalı, parti üyeleri arasında eşitlik olacak, kimseye ayrıcalık ve imtiyaz tanınmayacak bir anlayışla, yenilikçi, değişimci ve dönüşümcü bir misyon ve vizyonla kurduğunu hatırlatan Topkan, şunları kaydetti:

Kuruluş değerlerine ve ilkelerine yenilikçi ve değişimci misyon ve vizyonuna bağlı kalınarak 20. Yüzyılın en büyük yenilik, değişim ve dönüşüm projesi Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Devrimler yapıldı. Devrimlerle öngörülen çağdaşlaşma projesi yaşama geçirildi. Cumhuriyet’in kuruluş ilkeleri ve devrimlerle, demokrasi ve hukukun egemen olduğu özgür, eşit ve dayanışmacı bir toplum öngörüldü. Ekim 1923 - Kasım 1938 arasında Cumhuriyetin kurumsallaşması büyük oranda tamamlandı. Devrimlerle öngörülen toplumsal, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel dönüşümler yapıldı. İlkeleri ve devrimlerle öngörülen toplumsal, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel değişim ve Türkiye Cumhuriyeti, demokrasi ve hukukun egemen olduğu özgür, eşit ve dayanışmacı bir toplum oldu. Dünyanın uygar ve çağdaş ülkeleri arasında saygın ve onurlu yerini aldı. Atatürk’ten sonra CHP’nin kurucu değerleri ve ilkeleri, yenilikçi, değişimci ve dönüşümcü misyon ve vizyonu terk edildi. Kurucusu Atatürk’le bağları koparıldı. Partinin yönetiminde, bir ilke ve ideolojiye dayanmayan, yenilik ve değişime kapalı, genel başkanın düşüncesinin partinin de düşüncesi olduğu, genel başkanın partiyi tek başına aldığı kararlarla yönetilen anlayış benimsendi

- ATATÜRKTEN SONRA GELENLER İYİ YÖNETEMEDİ

Partinin Atatürkten sonra gelen başkanları tarafından yönetilemediğini savunan Topkan, şöyle dedi:

Atatürk’ten sonra genel başkan olan, Atatürk’ün koltuğuna oturan İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu CHP’yi bir misyon ve vizyon ortaya koymadan parti içi iktidar hesabı yaparak yönettiler. İnönü’nün başkanlığında Aralık 1938- Mayıs 1972 arasında yenilik adına yapılan tek şey çok partili siyasal sistemi geçilmesi oldu. 1965’te Ortanın Solu, 1974’te Demokratik Sol, 1992’de Çağdaş Demokratik Sol düşünce benimsendi. Ortanın solu, Demokratik sol ve Çağdaş Demokratik Sol, partide bir yenilik ve değişimdi. Ancak Ortanın Solu, Demokratik Sol ve Çağdaş Demokratik Solun ilke ve değerleri, partinin yapılanma, işleyiş ve siyasetine taşınmadı. CHP bir ilke ve ideolojiye dayanmayan değişmez genel başkan parti kültürü ile yönetilmeye ve siyaset yapmaya devam etti. Atatürk’ün koltuğuna oturan İnönü, Ecevit, Baykal ve Kılıçdaroğlu hem oturdukları koltuğun ağırlığından gücünden ve nüfuzundan yararlandılar hem de Atatürk’ün evrensel liderliğinin ağırlığı, nüfuzu ve gücünü taşımakta zorlandılar. Buldukları her fırsatta Atatürk’ten kurtulmaya, CHP’ye kendi damgalarını vurmaya çalıştılar. Partiye kendi damgalarını vurmak için yaptıkları uygulamalarla CHP’yi kurucu değerlerinden ve ilkelerinden kopardılar. Değişen genel başkanla birlikte ortaya çıkan yeni yönetim modeli ve siyaset yapma anlayışı ile CHP, bir gün ileriye bir gün geriye gitti. Birgin sağa bir gün sola savruldu. Yoruldu, yıprandı, aşındı ve halktan koptu. Söylenenlerle yapılanlar aynı olmadan yapılan siyasetin, seçmende iktidar karşılığı olmadığı için CHP, 1950-2015 arasında 65 yıl boyunca katıldığı seçimlerde sürekli başarısız oldu. Hiç tek başına iktidara gelemedi

- SAĞ DÜŞÜNCE ALTERNATİFSİZ HALE GETİRİLDİ

Topkan, Solu temsil eden CHP’nin seçimlerde sürekli başarısız olması, sağ düşünceyi alternatifsiz bıraktı. Sağ düşünceyi temsil eden partiler sürekli iktidar oldular. Sağ ve sol düşüncenin temsili, sağ ve sol düşüncenin dönüşümlü olarak iktidara gelmeleri ve birbirlerini denetlemeleri, halkın her iki düşüncenin toplumsal, ekonomik, sosyal ve kültürel çözümleri ile buluşması esasına ve anlayışına dayalı işleyen çok partili siyasal sistem, ilke ve kurallarına göre işleme olanağı bulamadı. Kurallarına göre işleme olanağı bulamayan çok partili siyasal sistem, kurumsallaşamadı, iç dinamiklerini oluşturamadı. 10 yıl arayla 3 defa askeri darbeyle kesintiye uğradı. Sık sık askeri darbelerle kesintiye uğrayan çok partili siyasal sistem, demokrasinin, hukukun, özgürlüklerin gelişmesine beklenen katkıyı sağlayamadı. Yurttaşlık kavramı gelişemedi, temel hak ve özgürlükler güvenceye kavuşamadı. 1950-2015 arasında 65 yıl boyunca sürekli iktidar olan sağ partiler, siyasi bir tercih olarak bütçelerde eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, araştırma ve geliştirmeye gerekli kaynağı ayırmadılar. Nüfusun niteliğine değil, niceliğine (artışına) yatırım yaptılar. Yeni bilgi üretmeden üretilmiş bilgiyi kullanarak kalkınma yolunu benimsediler. Bütçeden eğitime yeterli kaynağı ayırmadan, bilgi ve bilgi teknolojilerine yatırım yapmadan, katma değeri yüksek ileri teknolojiye dayalı üretim yapmadan, ekonomiyi büyütmek, zenginlik yaratmak, işsizlik ve yoksulluk sorunlarını çözmek, gelir dağılımı bozukluğunu ve adaletsizliğini düzeltmek olanaklı olmadığı için, Türkiye üzerine oturduğu coğrafyasının kendisine sunduğu yer altı ve yerüstü potansiyellerine, tarihi ve kültürel zenginliğine genç ve dinamik insan gücüne karşın, zenginleşemedi. Aş ve iş sorunu çözülemedi. “Kırsallık” tasfiye edilemedi. İşsizlik ve yoksulluk sorunu çözülemedi. Çalışma yaşamı ve örgütlenme özgürlüğü güvence altına alınamadı. İller ve bölgeler arası gelir dağılımı eşitsizliği artarak ve derinleşerek devam etti. B- CHP’den ayrılarak Demokrat Parti’yi kuran Demokrat Parti kurucuları Celal Bayar, Refik Koraltan, Adnan Menderes ve Fuat Köprülü Aralık 1938’de CHP milletvekiliydiler. 26 Aralık 1938’te toplanan olağanüstü kurultayda, İnönü’yü değişmez genel başkan yapan tüzük değişikliklerine oy vermişlerdi. Onlar da değişmez genel başkanlık anlayışına dayanan yönetim ve siyaset anlayışını benimsemiş olacaklar ki, 1950-1960 arasında Celal Bayar, değişmez cumhurbaşkanı, Adnan Menderes, DP’nin değişmez genel başkanı oldu. Süreç içinde sağda kurulan diğer partiler, DP’den ayrılan siyasetçiler tarafından kuruldular. Bu partiler de değişmez genel başkan yönetim anlayışı ile yönetildiler. 1950-2015 arasında sağda ve solda kurulan partilerin genel başkanları, partilerin olağan ya da olağanüstü kurultaylarında, partililerin oylarıyla değişmediler. Partilerde genel başkan değişimi ancak; genel başkanın kendi isteğiyle genel başkanlıktan ayrılmasıyla ya da genel başkanın ölümü halinde mümkün olabildi. Değişmez genel başkan anlayışına dayanan yönetim ve siyaset kültürü, çok partili siyasal sistemin ilke ve kurallarına uygun bir yönetim şekli değildi. Bu nedenle siyasi partiler kurumsallaşamadılar. İç dinamiklerini oluşturamadılar. 1950 seçimlerinden başlayarak büyük meclis çoğunluğu ile tek başına iktidara gelen Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, daha sonra siyaset sahnesinde yok oldular. Değişmez genel başkan anlayışına dayanan yönetim ve siyaset yapma anlayışı: Parti içi demokrasinin ve ülkede demokrasi ve hukukun, ifade özgürlüğünün gelişmesine uygun olan, aklın ve bilimin öngörüsünde gelişmeyi ve kalkınmayı hedefleyen bir yönetim ve siyaset yapma anlayışı değildi. O nedenle de Türkiye’de demokrasi ve hukuk gelişemedi. Hak ve özgürlükler güvenceye kavuşamadı. Yaşam kalitesi iyileşmedi. Bilim ve teknoloji gelişemedi. Türkiye, üzerine oturduğu coğrafyasının yeraltı ve yer üstü potansiyellerinin, tarihi ve kültürel zenginliklerinin, genç ve dinamik insan gücünün kendisine sunduğu fırsatlara rağmen başarılı olamadı. Atatürk’ün hedef gösterdiği uygarlık seviyesi yakalanamadı. Toplumsal barış ve huzura kavuşamadı. CHP rakipleriyle girdiği yarışta geride kaldı. Atatürk, 7 Şubat 1923 günü Balıkesir ziyaretinde kuracağı partinin misyonunu: “Halk Partisi, halkımıza siyaseti öğretmek için bir okul olacaktır” demişti. CHP, Atatürk’ün başkanlığında Eylül 1923 - Aralık 1938 arasında halka siyaseti öğreten bir okul olmuştu. Atatürk’ten sonra CHP’nin halka siyaseti öğretecek bir okul olması bir yana, İnönü’nün partinin yönetimine taşıdığı değişmez genel başkan anlayışına dayanan yönetim kültürü, CHP’yi başarısız kılmakla halktan koparmakla ve önünü tıkamakla kalmadı. Sağda ve solda siyaset yapan diğer partilere de kötü örnek oldu. Çok partili siyasal sistemin, ilke ve kurallarına göre işlemesini engelledi. Türkiye’nin kötü yönetilmesine, sürekli iç sorunlar yaşamasına neden oldu. Türkiye’nin de önü tıkandı. C- Siyaset bilimi ve siyaset sosyolojisi; “Çok partili rejim, sürekli aynı düşüncenin temsilinde işlerse, iktidarda olan düşüncenin yandaşları tatmin olurken, iktidar olamayan düşüncenin yandaşları tatmin olmaz. Süreç içinde rejimin tatmin ettikleri ile tatmin etmedikleri arasında çatışma başlar. Ülke, enerjinin büyük kısmını iç çatışmalarda harcar. İç sorunlarla uğraşmak zorunda kalacak olan rejim (ülke), toplumsal, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel gelişmesine, toplumsal huzur ve barışa beklenen katkıyı sağlayamaz,” diyor. Sürekli iktidar olan düşünce, süreç içinde radikalleşir. Bu durumun kaçınılmaz olduğunu söylüyor ifadelerini kullandı.

- SOL DÜŞÜNCE HİÇ İKTİDAR OLAMIYOR

Sol düşüncenin hiç iktidar olamadığına dikkat çeken Topkan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

Çok partili dönemde 1950 seçimlerinden başlayarak sağ düşünce sürekli iktidar olurken sol düşünce hiç tek başına iktidar olamadı. Sağ düşüncenin yandaşları tatmin olurken sol düşüncenin yandaşları tatmin olamadılar. Ülke sürekli çatışma içinde oldu. İç barış sağlanamadı. Diğer taraftan da sürekli iktidar olan sağ düşünce, süreç içinde radikalleşti. Türkiye Cumhuriyeti’nin din esaslarına göre yeniden yapılandıracağını söyleyerek siyaset yapan Milli Görüş öğretisi ile yetişen, İslamcı siyasetçilerin kurdukları AKP, Kasım 2002 seçimlerinde tek başına iktidara geldi. Türkiye radikal sağ düşünce tarafından yönetilmeye başlandı. Başbakan Erdoğan ilk günden başlayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’e, hep Mustafa Kemal Paşa diye hitap etti. Atatürk diye hiç hitap etmedi. Atatürk’e karşı olan Türk İslamcılarına ve Araplara, Atatürk’ü Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu değil, bir Osmanlı paşası olarak gördüğünün mesajını verdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu Atatürk’le bağlarını koparmak, Atatürk’ü aşındırmak ve unutturmak için her yola başvurdu. Atatürk’ü aşındırma ve unutturma kapsamında: Cumhuriyetin kuruluş ilkelerini ve değerlerini benimseyen kadrolar yönetimden uzaklaştırıldı. Onların yerlerine, dogma ve kalıplaşmış düşünceyi, İslami yaşam tarzını benimseyen İmam Hatip Mezunlarını getirildiler. Bakanlıkların kuruluş adları başta olmak üzere Atatürk’le ve Cumhuriyetle birlikte anılan kamu kurumlarının adları değiştirdi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinin esasını oluşturan laiklik ilkesi, saldırılarla önce aşındırdı, sonra yasal olarak olmasa da uygulamadan fiilen kaldırıldı. Din eğitimine öncelik verildi. Eğitim kurumları, Erdoğan’ın istediği nesilleri yetiştirecek, toplumu değiştirecek ve dönüştürecek bir anlayışla yeniden yapılandırma çalışması başlatıldı. Atatürk’ün, aklın ve bilimin yol göstericiliğinde, yönü Batı’ya dönük olarak kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin yönünü, pozitif bilimi reddeden, dogma ve kalıplaşmış düşünceyi rehber alan İslam ve Arap dünyasına çevrildi. Önce Başbakan, arkasından da Cumhurbaşkanı olan Erdoğan, eylem ve söylemlerinde, sürekli İslami değerlere, Arap yaşam tarzına ve Arap kültürüne atıflar yaptı. Erdoğan’ın yönetiminde Türkiye Cumhuriyeti, ılımlı İslam devleti olarak anılmaya başlandı. Ancak son yıllar da dünya da Türkiye radikal islama geçti diye anılmaya başlandı.   D- Türkiye’nin sürekli sağ partilerin yönetiminde, sağ düşüncenin alternatifsizliğinde işlemesi, ülkenin sağ düşüncenin toplumsal, ekonomik, sosyal ve kültürel politikalarına mahkûm olması; “sürdürülebilir” bir durum değildir. CHP, değişmezlik üzerine işleyen yönetim kültürü ile yönetilmeye, parti içi iktidarla yetinerek, ülkede iktidar olmak peşinde koşmadan siyaset yapmaya devam ettiği sürece, bugün AKP iktidarda, gelecekte de AKP ya da AKP gibi düşünen Atatürk, devrim ve çağdaşlaşma karşıtı partiler iktidar olmaya devam edeceklerdir. Atatürk, devrim ve çağdaşlaşma karşıtları yöneten, Atatürk, devrim ve çağdaşlaşma yanlıları yönetilen olmaya, devam edeceklerdir. Türkiye her geçen gün kuruluş ilkelerinden biraz daha kopar, biraz daha gerilmeye devam eder. Bu gidişle yönetilen durumu da olmayabilir. Eğer tehlike derinden kavranılmazsa

Editör: Adıyaman Haber