Çoğu zaman konuşmalarımız nedeniyle haklı iken haksız duruma düşüyoruz.

Konuştuğumuz ortamlarda çoğu kez gerginlik ve anlaşmazlık olmasın diye, duygu ve düşüncelerimizi ifade etmekten çekiniriz.

Bazen dengesiz, tutarsız ve patavatsız konuşmaları nedeniyle çoğu insan, mevcut ortamı gerginleştirmeye çalışabiliyor.

Bazen de; belki yanlış anlaşılabilirim korkusuyla söylediklerimizden çekiniriz.

Hani derler ya!

“İnsanın başına her şey dilinden gelir.”

“Dilin durmuşsa canın rahattır”

“Dilde kemik yok ki, ne tarafa çevirirsen çevir”

Gibisinden çeşitli söylemlerle yerinde ve zamanında uygun ve müsait bir dille konuşma adabına riayet ederek, meramımızı anlatmaya çalışırız.

Çoğu kez bulunduğumuz ortamlardaki beşeri ilişkilerimizde, hep haksızlığa uğradığımızı söyleyip dururuz. Mevcut olağan seyrinde devam etmekte olan ilişkilerimizde, bazen çözüm bulmak adına ettiğim lâflar, lafügüzaf olmaktan öteye gidememektedir.

Konuşmalarımızda maksadını aşan konuşmalarla, işler iyice sarpa sarmaya başlar. Buna hayatımızın her aşamasında rastlamak mümkün. Özellikle iş ortamlarında ve boşanmalara kadar varan aile ortamlarında daha çok rastlıyoruz.

Özellikle gençler, olumsuz veya haksızlığa uğradıklarını düşündükleri konularda konuşmanın en uygun yol olduğuna inanırlar.

Düşünün ki, böyle bir durumda, kendini ifade etmekten zorlanan bir genç söyledikleriyle/söyleyecekleriyle, ya ortama gererek içinden çıkılmaz bir hal aldıracak, ya da suskun kalarak, boyun eğerek, haksızlığa, kendisine yapılana rıza göstererek, belki de ileride sağlığına dahi tekabül edecek rahatsızlıkları beraberinde taşıyacaktır. Belki zaman zaman susmak, mevcut duruma göre memnuniyet göstergesi olarak algılansa da, aslında kişi ruh ve beden sağlığını kaybetme durumuna düşmektedir.

Konuşmaya muhatap olan kişi bazen, istek ve ihtiyaçlarını ifade ederken, karşısındakini suçlayarak, haksız eleştirerek, kendini haklı çıkarabilir.

Suçlamalara ve ifade edebilme davranışlarında savunma durumuna geçen bireyin, tepkisel bir takım faktörlerin uygulanmasında aile ve içinde yaşamış olduğu toplumun olumlu/olumsuz etkisi çoktur. Çeşitli sorunlarla karşılaşan birey uğradığı haksızlıkların, kendisini ifade edememesi nedeniyle suçlanıyor olmasının nedenlerini düşünerek adeta öz eleştiri yapmalıdır.

Sabır ve tahammül göstererek istek ve taleplerini karşılamada çatışmayacak beklentiler içerisinde olarak çözüm yolları aramalıdır.

Özellikle gençlerimiz kendilerini ifade edebilme adına bol bol kitap okumalıdırlar. Böylelikle hem kendi kişilikleri gelişir, nerede, nasıl, ne şekilde konuşacaklarına sahip olurlar, hem anlamak/anlaşılmak adına daha az sorunla karşılaşırlar. İstek ve taleplerini anlatmada duygu ve düşüncelerini söylemekten çekinmez duruma gelirler.

Ya bileceksen, doğru konuşacaksın ki, muhatabın bir şey öğrensin, ya susacaksın bilen konuşsun ki, sen bir şeyler öğrenebilesin.

Kırıcı olmadan, suçlamadan, beden dilini de iyi kullanan, “Empati” yoluyla muhatabın ne anladığını, nasıl anladığını, hesabını yaparak toplum içerisinde belli bir saygınlığa erişme adına haklı olarak yerini alabilir. Böylelikle haklı iken, haksız duruma düşmez.

Unutmayalım!

Ağızdan çıkan sözün dönüşü yoktur. Konuşana kadar sana ait olan duygu ve düşünceler, konuştuktan sonra artık başkalarına mal olmuştur.

Velev ki hayatına mal olsa da...

Bilesiniz!...

Toplumda haklıyken hep haksız mısın?

Sabır tahammül yok hep bahtsız mısın?

Çıkıp konuşmaya hep tahtsız mısın?

Hele düşün, taşın, uyan ey insan!

Kerim BAYDAK

[email protected]