Yumuşacık Samur’ un tüyleri. Tıpkı kadife gibi. Kaydıkça elim üzerinde içim bir hoş oluyor. Sıkasım geliyor hazdan. Severken öldürmek bunun devamında gelen şey sanırım. O yüzden dişlerimi sıkar bırakırım elimden. Tadı damağımda kalır hazzın.

Sıcacık, yumuşacık şeylere hasret, biraz gevşeyebilmek için yardım istedim geçenlerde Yüksek Gücümden. Ben de bana düşeni yapmak adına spor salonuna yazıldım, bana hiç sıcak gelmese de. Çünkü fiziksel ağrılarım gün geçtikçe artıyor. Yatakta bir yandan diğer yanıma dönerken bile zorlanır oldum. Çözüm kısmına geçmek her geçen kolaylaşıyor diyeyim en iyisi.

Yapabildiklerime odaklanayım hemen şimdi. İçimden yavaş yavaş yükselen o kendine acımayı hissediyorum bedenimdeki ürpertiden. Sonrası mideme oturan bir yumruk oluyor. Ondan sonra iki büklüm oluyorum ağrıdan. Devenin belini kıran son saman çöpü,bunu yeni duyduğum için özendim de yazdım, ya da bardağı taşıran son damla gibi, o son darbeyi vurmak zorunda değilim kendime. Kendini  ikna etmek için bu kadar zorlarsa bir insan, onun için umut var mıdır sizce?

Yapabildiklerimden biri, yalnızca bugün için, yeğenlerimle zaman zaman kitap alışverişinde bulunmak çok hoşuma gidiyor. Ayrıca hoşuma gitmenin dışında haz veriyor, doyuma ulaştırıyor. İşte bu yararlı kazan- kazan yetişkin ilişkisi bence sağlıklı olanı.

Fakat hep sağlıklı olmadığımıza göre, insana ait o sağlıklı olmayan taraflarımızı kiminle paylaşacağız? Herkesin yazar olup karakterlerin ağzından konuşamayacağına ya da profosyonel yardım alacak gücü olmayacağına göre, nereye akıtılacak onlar kir pas tutmaması için?

Yanıtsız sorularla yazıyı devam ettireceğime, kedilerle başladık söze yine onlarla bitirelim öyleyse. Yeğenimden yeni aldığım, Dostoyevski’ nin “ Beyaz Geceler” ini  okuyorum şu günlerde. Kitaba adını veren öyküde şöyle bir paragrafı alıntıladım kendim ve sizin için:

“Sohbetleri boyunca az önce evinden çıkan tanıdığının yüzünün aldığı hali, çocukların hırpaladığı, korkuttuğu ve ellerinden gelen her türlü zararı verdiği zavallı bir kediciğin görünüşüyle kıyaslayıp durur; çocuklar zavallı kediyi haince yakalamış, yerden yere vurmuşlardır ve kedi sonunda ellerinden kurtulup bir sandalyenin altına, karanlık bir yere sığınmış, etrafta kimse olmamasına rağmen bir saat boyunca tüyleri dimdik, kendi kendine homurdanıp  yaralı burnunu patileriyle temizlemiştir; bu kedicik artık çok uzun süre doğaya, yaşama, hatta merhametli hizmetçi kadının mükellef bir sofradan onun için ayırdığı bir parça yemeğe bile düşmanca bakmaz mı?”