İyi ki yazı var hayatımda. O benim mahremim, dokunulmazım. Lütfen Tanrım akışta ve anda olayım. Lütfen! Ne güzel kenar süsleri yapar süslerdik defterlerimizi ilkokuldayken. Ondandır belki yaşamı da kendimi de bu kadar süsleyişim. Başka türlü çekilmezdi ne okul ne de yaşam, kimimiz içinse yaşam okulu.

Söylediklerim anlaşılır olsun

Yüreğime ve yüreklere dokunur olsun

Bu cana şifa olsun

Bu kadar uyak da yeterli olsun!

Duyar gibi oldum kendini süslemeni anladık, onu Face’de bol bol görüyoruz dediğinizi. Fakat yaşamı süslediğine dair ipuçları nerde? Onlar da Face’de. Hani şu yedi farkı bulun bilmeceleri gibi değil tabii. Onlar tamamen gizli. Sadece benim bildiğim ayrıntılarda. Bir de yazılarımdaki satır aralarında. Fakat gün geçtikçe bu kadar gizlenmek ağır geliyor bana. Zaten kendimden gizlediklerim dışında da öyle pek milletten gizlediğim şeylerim olmadı benim.

Kendimden gizlediklerime gelince bir tanesi romans ilişkiler. Öylesine abartılı yaşıyorum ki anlatabilir miyim? Bilmiyorum. Çünkü bedenle ruh dengede değil. Altmış bir yaşındaki kadın bedenine on sekizlik ruhu sığdırmak imkânsız gibi. Çok utanç yaşıyorum. Neyse ufak bir örnekten yola çıkalım ve yolumuzu açalım. Yılbaşı da geliyor ya o günlere ait olsun. Uzun uzun yıllar önce bir yürüyüşten dönüşte kokinalardan bir iki dal toplayıp kadın arkadaşlarına veren bir erkeğin bu jestini özel algılayıp süsleyip püsleyen ben, işi o kadar abartıp buna benzer oldukça arkadaşça algılanabilecek davranışlarını herkese mavi boncuk dağıtmak olarak algıladım sonradan. Kızgınlık, kıskançlık derken bir meydan okumayla noktayı koymak istedim kendimce. O kadar satış için olayı süsleyen ben değilmişim gibi oldukça erkeksi bir meydan okuyuşla çektim kenara konuştum kendisiyle. Olmadı tabii.

Renklerin dilinden duygularıma temas edecek olursam- ne de olsa kenar süslerini de renkli kalemlerle yapıyordum- şöyle sınıflandırabilirim:

Hayranlık başı çeksin. Rengi turkuaz olsun ki mavi ve yeşilin karıştırılmasından oluşur. Bence umudun ve yeniliklere açık olmanın rengi. Lider olmanın yanı sıra otoritenin de yer aldığı bir duygu olmuş hayatıma giren birkaç erkeğin vücudunda şekil bulan. Bu hayranlığa hizmet etmek uyumlanmak ve denileni yapmak şeklinde gelişmiş. O yüzden de uzun soluklu olmamış. Hayal kırıklığı büyümüş büyümüş, sonunda kine dönüşmüş. Kinin rengi bende siyah. Hem de nasıl koyu bir siyah. Ürkütücü. O yüzden belki oğlumun ölümünden sonra karar verdim bundan sonra herhangi bir siyah renkte giysi almayacağım diye. Kin de yetmemiş öfkemi dindirmeye. Hasede, öç almaya doğru gitmiş. Onun rengi de kırmızı. Bumerang gibi geri dönerek hem beni hem karşımdakini yaralamış, kan revan içinde bırakmış. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek delilikse bunun dışına çıkıyorum. Geçmişte reddedildim. Bugün sevildiğime dair en ufak bir ip ucu görmezken ikna edip vazgeçilmez olduğumu karşı tarafa kanıtlamak zorunda değilim. Gidip gidip kör gözün parmağına sokmak zorunda değilim. Ah nasıl canım yanıyor her reddedildiğimde. Beklenti halinde olmak yeniyi ve teklif edileni kabul etmeyi zorlaştırıyor.

Her zaman bu kadar cesur davranmasam da içimde hep platonik takılma sevdasında bir Özlen var. Öylesine tek kişilik yaşıyor ki bu duyguları, benim bile yeni haberim oluyor keratadan. Şaka bir yana çok canımı yakıyor bu durum. Böyle itiraf ede ede belki kabullenirim de birlikte yol yürümeye başlarız. Tıpkı kenar süslerindeki o sular gibi akışta oluruz. Ne güzel!

Fakat kenar deyince biraz tehlike de sezer gibi oluyorum. Uzun yıllar önce yaşadığım bazı ayrıntıları gizlemek, sadece benim açımdan mı hatırlanıyor acaba merakı, çocukça bir muzırlıkla gidip kovana çomak sokma isteğine zorluyor beni. Ne hissettiğimden emin olmamak, üstelik rövanşını yapmadık gibi nereden de geldiğini anlamlandıramadığım bir direnç beni korkutuyor. Gidip gidip canımı yakmak istemiyorum. Çünkü çocukluktaki gibi üstümü başımı silkeleyip ‘canım yanmadı ki!’ deyip geçiştiremiyorum olayları.

En iyisi ben süsünü alayım kenarını bırakayım. Çünkü yaşamın öyle kıyısından köşesinden yaşamak gibi bir niyetim yok. Tam aksine niyetim; dolu dolu ve kendinden emin, dengede yürümektir kalan yolu. Yoldaş olan olursa ne ala!