Dur burda,  sakın ben bir şey söylemeden kendi başına bir iş yapma! Ne dersem yanlış da olsa, SEN savunacaksın! Görevin bu, yoksa benimle değilsin! Şimdi hemen tesbih böceği ol, şut atasım var! 

Tesbih böceği bir tehlike sezinlediği zaman, kendini yuvarlayıp tesbih tanesine benzetir. Kişi istediği zaman, küçük bir temasla bu böceği top gibi uzağa fırlatabilir! Günümüz siyasetinin sembolü yada bugün gideceğiniz herhangi bir kurum yada eğitim yuvasında sıkça karşılaşacağınız bir hadise! 

Kapı aralığından,  gözlüğünün üst tarafından bakacağını biliyordu. Kollarını dirseğine kadar sıyırdı. Paçasını katlayıp, havlusunu koluna serdi. Terliğini giyip koridorda ben geliyorum dercesine “şahsım devletinin müdürlerinden birinin” baktığı kapı aralığında durdu. Karşıdan da biri geliyordu. Aralıkta sohbete koyuldular. Şahsım devletinin müdürü olanları gözlerini kısarak dinliyordu. En tepeden, en alt kademeye yerleşen aynı zihnin menfaat odakları, birbirlerine püskevit verip tüm kurumlarda çıkar birlikteliğini ilan etmişlerdi!  Öğretmen, imam yada bürokrat siyasetçi aynı ipi sıkı sıkı tutuyor, her türlü yalakalık yapılıyor,  ama asla abdestsiz gezilmiyordu. Sahibini görünce tesbih böceği gibi kendini yuvarlayıp sahibinin şut çekmesini sağlayan ve inanılmaz bir şekilde son yıllarda artan, kemik taşımayıp girdiği ortamın şeklini alan, hamurumsu yapılı insanların siyasetin merkezine yerleşmesi, insanların  güven unsurunu, bağlılık empatisini yerle bir etti. Püskevit yenilip, Kuran’ın üzerinden nemalanmaya başlanması, BEYEFENDİ üzülmesin üzerine ortaya çıkan basın tetikçileri ve ülkenin ortak kullanım adına neyi varsa,  hepsinin Ajdarvari tutumlara terkedilmesi, ülkenin oksijen oranını bir hayli düşürmüş durumda! Kaplumbağa gibi kafasını fayda göreceği üzerine çıkaran, sahibinin gücünü ilahlaştıran  gelişmemiş toplum emaresi sayılacak “LİDERİMİZ” kisvesi adı altında her türlü iğrençliğin davamız adı altında birleştirilmesi, düşünen sorgulayan insanların en olmaz yaftalamalarla sosyal tabakalardan uzaklaştırılması neticesinde, ülkenin nefes yollarına VİRÜSLER  dizilmiş halde! 

Bugün siyasette bıyık bırakıp, liderinin şefkatini dileyen,  TV’lerde bağlılık yeminleriyle yalakalığı ultra derecesinde yaşayan, onur haysiyeti rafa kaldırıp ne kadar iğrenç olursam o kadar çok menfaat şiarıyla yola çıkan embesiller, nesillerin, genç dimağların emekleriyle geleceği hayallerine, darbeler vurmuş durumda. Cehaletin kutsandığı, kutsal olanın ayaklar altında ezildiği, kapı aralığından sahibin gözlerine gülünecek rolleri paslayanların olduğu şu zamanda, eğitimin içler acısı hali, dinin çıkarlara hizmet edecek şekilde insan ilahların yaratıldığı garip bir sisteme terk edildik! 

Güdümlü füze gibi insanların uzaktan kumandayla istenen şekle sokunduğu, itiraz edenin kayıtlı zaafıyla sosyal medyada parçalandığı,  hukukun adaletin BEYEFENDİ’nin insafına terkedildiği, tesbih böceklerinin ve bukalemun ruhlu menfaat odaklarının kurumlara  çöreklenmesi sonucunda, GEORGE ORVİL’in 1984 adlı romanındaki gibi,  açık hava hapishanelerini andıran, insanın boğazını sıkan, irinli hastalıklı bir döneme devletin kurban edildiği bir dönemdeyiz. Kalitesizlik toplumun her cihetine sirayet etmiş, düşünen sorgulayan insanlar bireyselleşip toplum kademelerinden uzaklaşmış,  yerini kapı aralığı artıklarına terk etmiştir. 

Eğitim sorunu çözülmediği sürece,  güçlünün BEYEFENDİLERİN toplumu dizayn çabaları devam edecektir. Eğitimli donanımlı bireyler düşün dünyasına adım atarak kapı aralığı artıklarını dezenfekte etmelidir.  Sosyal medya, TV’ler,  gazeteler, kamu kuruluşları, eğitim yuvaları  bu ucube tiplerden arındırılmalı, liyakatin ne kadar önemli olduğu topluma gösterilmelidir.  Emir verircesine tebaasına sürekli direktifler yollayan tepedeki BEYEFENDİLERE kitleler halk olduğunu devletin anayasasının olduğunu haykırmalı ve nihayetinde kapı aralığından kendini gösteren konu mankenlerine “LİYAKATLİ” bir tokat atılmalıdır. Tesbih böceği gibi yuvarlanıp hizaya gelenleri de kurtarmak liyakat esas alındığında gerçekleşir! 


DİPNOT:
Nasrettin Hoca bir vakit eşeğini hava alsın diye, zar zor dama çıkarmış.

Bir müddet sonra  “Yeter artık inme vakti” diye çekmis eşeği, kan ter içinde kalmış Hoca, ama nafile.İnmemiş eşek bir türlü. 

“Ne halin varsa gör  “ diye eşeği damda bırakıp  inmiş aşağı.

Oynama alanı bulan eşek, zıplamış durmuş damda. 
Öyle zıplamış ki dam delinip aşağı düşüp ölmüş.

Âkıbeti ibretle izleyen Hocamız hemen dersi çıkarmış tabi : 

- "Demek ki eşeğin mertebesini yükseltirsen, hem bulunduğu yere zarar veriyor hem de kendine..! "