Birkaç yıl önce,kendimce özel nedenlerim, önyargılarım ve kontrol güdümle hareket ederek gittim  Kanguru Kültür Sanat Merkezi’ ne.Hep çatıştım kendimle ve çevremdekilerle. Olmadı. Bıraktım.

Oğlum öldüğünde soluksuz attım kendimi atölyeye. Yazının bana iyi geldiğini biliyordum. Çok canım yanıyordu. Acıyla birlikte alçakgönüllülük de gelmişti.Yazmak kadar paylaşmak da acımın sağaltımında bence olması gerekendi.

Kendimce yaşadığım deneyimlerden yola çıkarak( o dönem pek bilinçli de olmasa)kendimi korumak kollamak adına sığındım atölyeye. Yöneticimiz Aydı Şimşek ve grup arkadaşlarım kucak açtılar bana. Bir dönemi geride bıraktık. Bu hafta itibarıyla yeni döneme başladık. Hayırlı olsun hepimiz için.

İhtiyacım karşılanıyor. Atölye, benim için tampon bölge oluşturuyor. Doğrudan başkalarıyla paylaşmaktan çekindiğim şeyleri,  o küçük ama güvenilir ve nitelikli grupla paylaşarak risk alıyorum. Deneyimleme alanı olarak alıştırma yapıyorum. Neyi, ne kadar göğüsleyebileceğimi test ediyorum. Ne büyük konfor!

Ayrıca her biri kendi içinde özel ve nitelikli arkadaşlarımın geri bildirimleri, yazma serüvenime katkı koyuyor.Fakat  Aydın Hoca’mın kişiliği ve tavrı özellikle bu atölyede başlamam ve kalmamda öncelikli gerekçe.Bilgi, deneyim açısından herhangi bir tespitte bulunmam söz konusu bile değil.Gelip görün payınıza düşeni alın, derim.

Fakat benim için yine öncelikli olan, Aydın Hoca’mın kullandığı “ Ben “ dili. Öylesine incelikli kullanıyor ki bu dili; gerektiği yerde grubu yöneten olduğu için otorite simgesi “ ben”, bir bakıyorsunuz yazıların değerlendirilmesinde oldukça genişleyip esniyor” Biz “i barındırıyor içinde.

Uzun lafın kısası, çok anlayışla kucak açıldı bana. Şükürler olsun. Bu kucak sizi de sarıp sarmalayabilir. Ne dersiniz?