Almanyalılar 70’ lerde pek çok çocuğun ilk kez gördüğü pek çok şeyi getirdiler. Fermuarlı, içinde birçok kalemin yer alabildiği, silgi, kalemtıraş, hatta dolmakalem için ayrı gözleri bulunan, çok katlı kalem kutuları da bunlardan biriydi. Ondan önce, sürgülü tahta kalem kutuları vardı. Bunlar, sürgüsü açılınca içinde iki uzun, bir de yuvarlak olmak üzere üç gözü olan, pek az kalem alabilen kutulardı. Kalemden hoşlanan ve birçok kaleme sahip olmak isteyen çocuklar kalemlerini bu kutulara sığdıramazlardı.

Kokulu silgiler ve kalem tepelikleri 70’ li yılların en coşkulu yenilikleriydi. Kokulu silgiler o kadar cazipti ki, malına düşkün çocuklar ortasından delip ipe geçirdikleri bu silgileri boyunlarına asarak gezerlerdi. Silgi kaybetmek, henüz tüketimle tanışmamış bir toplumun çocuklarının kaygılarından biriydi. Sık sık silgi kaybettiği için ailesinden azar işiten çocuklar da silgilerini iple boyunlarına asarlardı. Kalem tepelikleri ise, kurşunkalemlerin tepesine geçebilen bir tür oyuncaktı. Nedense öğretmenlerin çoğu bu kalem tepeliklerine pek ses çıkarmadılar. Kalem tepelikleri yayları sayesinde kalem yazdıkça hareket eder, bu da çocukları yazarken eğlendirirdi.

Kurşunkalemler o kadar adi olurlardı ki, sürekli uçları kırılır, ikide bir kalemtıraşla açmak gerekirdi. Çocuklar yaprak gibi kalem yongası üreten bu kalemtıraşlarla kalemleri açmaktan hoşlanırlar, ucu iğne gibi sivri kalemlerle yazmak isterlerdi. Ancak tasarruf eğitimi almış olan öğretmenler, hem tasarruf hem temizlik gayesiyle, bu kalem açmaları bir düzene koymak isterler ve hemen her sınıfta karatahtanın yanında bulunan çöp kutusunda açılmasını şart koşarlardı. Bu şart, garip bir şekilde kalemtıraş kuyruğu oluştururdu. Ucu kırık kalemini alan çocuk bu kuyrukta sıraya girer ve en az kalemi kadar adi olan kalemtıraşla kalemini açar, ucunu üfledikten sonra sırasına dönerdi.

Kalemtıraş konusu derindi. Kalemtıraşların birer “ kalemyiyen “ olduğuna inanan bazı babalar, çocuklarının kalemtıraş kullanmalarını yasaklar, kurşunkalemleri kalemtıraş görmüş mü diye her akşam kontrol ettikten sonra, jiletle veya keskin bir bıçakla kendileri yontarak açarlardı.

Ayfer Tunç, “ Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek “ yapıtından bir alıntı buraya kadar.

Bu alıntıdaki gibi bir babaya sahip değildim öğrenciliğim boyunca. Tam aksine okumaya istekli olduğumuz sürece her türlü olanak sunuldu bana ve kardeşlerime. “ Yatağımı, yorganımı satar yine okuturum sizi.” Derdi rahmetli.

 Kırtasiye malzemelerimizi aldığımız bir Mithat amcamız vardı ilkokul sıralarında. Bayılırdım o dükkâna. Öylesine güzel ve çeşitli kırtasiye malzemeleri vardı ki gözümü de gönlümü de doyururdu. Eğer hayattaysa sonsuz minnetimi sunarım. Babam gibi o da rahmetli olduysa nur içinde yatsın. İkisi de hem kalem kutularımı hem de benim gönlümü hoş ettiler. En nadide öğrencilik anılarımı onlar sayesinde biriktirdim.

Yazacak bir sürü şey vardı. Fakat tıkandığımı hissettim. Akışa bıraktım.İyi ki de bıraktım.Teşekkürler.