Uzun zamandır köşemden uzak kaldım farkındayım lakin yazar arkadaşlarımın yazılarını da her daim takip ettim. Oysaki içimden coşkuyla gelen yazma arzum tuşların üzerine gelince tıkanıp kaldı bir süre. Belki hayatın getirdiği monotonluk, belki bu monotonluğun getirdiği tembellik, fakat bir sabah gözlerimi açtığımda aniden köşeme ve bloklarıma dönmeye karar verdim çünkü anladım ki yazmak olmadan ben hayatımı harekete geçiremiyorum. Velhasıl burada ve okuyucularımlayım…

Kendimce bir karar alarak döndüm geriye ve her hafta “bir kitap bir yorum” olarak karşınızda olacağım. İlknur’ca kitap yorumları diyebiliriz. Evet, çok kitap okuyorum ve neden okuduklarımı paylaşmamayım ki dedim. Belki bir yerde birileri de benim hissiyatlarıma ortak olur, kitap okumanın o büyülü dünyasına ulaşır veyahut ne okusam, hangi kitabı okusam diyerek çelişkide kalan, gördüğü bir kitabın içeriğini merak eden birine belki yol gösteririm dedim. Hayat paylaşmayla güzel değil midir?

O halde ilk kitabımızla başlayalım… İlk kitabımı klasiklerden Franz Kafka’dan seçtim. “Milena’ya mektuplar”

Kafka’nın kalemini çok beğeniyorum akıcı, yalın bir anlatım ama şu bir gerçek ki Kafka farklı bir kişilik, hayatını karanlığa saplamış, mutlu olmayı becerememiş, kendini yalnızlığa adamış, iç dünyasına kapanmış bir adam.Örneğin kitaptaki şu yazısıyla da anlayabiliriz; Yorgun falan değilsin, huzursuzsun, bu ayak-kapanlarla dolu dünyada adım atmaya korkuyorsunBütün bu olanlar benim için akıl almaz; dünyam yıkılıyor, … Yıkılmasından şikâyetim yok, zaten yıkılıyordu; yeniden kurulmasından şikâyetim var, güçsüzlüğümden şikâyetim var, doğmuş olmaktan şikâyetim var…Benim mutsuzluğum, bütün insanları iyi saymamdan,belki de bu nedenle mutluluğu platonik aşklarda aramış gibi geliyor bana.Çünkü dillere destan olan Milena’ya aşkında bile yüz yüze gelmekten sakınmış. O tutkulu aşkın sonucunda yalnızca iki defa görüşebilmişler.

Tüm mektupları ve günlükleri onun özel dünyası, öleceğini anladığında arkadaşı Max’den bütün günlüklerini ve mektuplarını imha etmesini istemesine rağmen Max tam tersini yaparak bütün bu yazıları kitaba dönüştürmüştür belki Max arkadaşına ihanet etmiştir ama bence Kafka ölümsüz bir yazar olarak kalmıştır.

Gelelim bu kitaba, ilk okuduğumda yalnızca Kafka’nın yazdıkları olduğu için bazen kopukluk yaşadım çünkü tek taraflı mektuplardan mevcut. İnanın Milena hakkında acayip sorular oluştu kafamda bir sürü Milena kitapları aldım. Bizim Kafka’nın sevgilisi dediğimiz Milena aslında başarılı, güçlü bir kadın karakter ve kendi kalemi de oldukça güçlü. Onun yazıları o günün şartlarına hitap eden makalelerden ibaret. Direnişi, toplama kamplarında yaşadığı cefalar… Yani Milena bambaşka bir kişilik. Ama hep şu soru kaldı aklımda, neden platonik olan bu yasak aşka girdi, neden Kafka varken boşanıp onu evlenmeye ikna etmedi???

Okurken 1920’nin Prag’ını hissediyor, o dönemin insanlarını görüyor gibi oluyorsunuz. Küçük olumsuz eleştirilerim dışında bu kitaba eleştirim tam anlamıyla olumlu. Okuyucu olarak klasikleri temin ederken baskı ve çeviri kalitesine dikkat etmek gerekir diye düşünüyorum. Klasikler birçok yayınevinden çıkabiliyor ama sizler en iyisine ulaşarak Kafka’nın eşsiz aşkını görebilirsiniz.

Sevgilerimle;