Hayatta bazı insanlar vardır, çok yönlüdür. Bir uğraşısının boş zamanı, diğer uğraşısının dolu zamanıdır. Bir uğraş dalından artan zamanını diğer uğraş dalına ayırır. Önceki uğraşısındaki yorgunluğunu sonraki uğraş dalında atar. Sonuçta bir değil, iki ürünü, diğer deyimle iki hizmeti birden yerine getirir. Boş zaman yoktur onun için… Boşta geçen zaman vardır. İşte bu tür insanlardan biri de Mehmet Ali Çelik…

                Devletin valisi olmanın yanında halkın da valisi olmaya özen gösteren, ilin pasifleşen iç dinamiklerini aktifleştirmek için çaba gösteren Vali Mahmut Demirtaş’ın açılmasına öncülük ettiği Adıyaman Kitap Günlerinde aynı standı paylaşan yazar arkadaşım Kerim Baydak tanıştırmış, asıl işinin polis memuru olduğunu söylemişti. Politik Sinema adlı kitabını imzalayıp tanıtımını yapıyordu. Sıcakkanlı, mütevazı bir genç idi. Kitaptaki biyografisinde “polis memuru” yerine, “devlet memuru” deyimini tercih etmişti. Yanlış değildi tabii ki…

                Biyografide de yer aldığı üzere Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümünü bitirdikten sonra İstanbul Beykent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalında yüksek lisans eğitimini tamamlamış, bitirme tezini Türk Kimliğinin İnşasında Türk Sinemasının Rolü-Tarihi Filmler ve Cüneyt Arkın Örneği konulu çalışma ile vermiştir. Daha sonra bu eseri kitap haline getirerek “Politik Sinema” adıyla ilk kitabını yayımlamıştır.

                Mehmet Ali Çelik, Ekim 2016 tarihinde ilk baskısı yapılan psikolojik tarzda kaleme alıp bu yazıya başlık yaptığımız ”Kafamın İçinde Bir Ben” adlı ilk romanını yayınlamış, basından öğrendiğime göre şimdilerde ise üçüncü kitabı olan “Ceberrut” adlı romanını yayımlamıştır.

                Bu denli eğitim ve birikim sahibi sadece Mehmet Ali Çelik mi var? Elbette ki hayır... Ancak kendime sorduğum bir soru var; acaba bu değerde bir kamu görevlisi, iyi derecede yabancı dili de olduğuna göre asıl yüksek lisans dalı olan uluslararası ilişkiler veya fotoğraf-filmle ilgili birimlerinde kendi bakanlığı bünyesinde de olsa istihdam edilemez mi? Bu kabil özel uzmanlık isteyen bir dalda istihdam edilmemesi devletimiz açısından “insan kaynaklarının israfı” değil midir?

Başta TBMM Başkan Vekili olan Ahmet Aydın olmak üzere milletvekillerimiz “sahiplenip” konu ile ilgilenerek bu “israfı” önlerler mi acaba?

                Ne dersiniz?