John Steinbeck’in Gazap üzümleri adlı romanını okuyanlar bilir! Adıyaman’ın özetidir aslında! İnsanlık Hz. Adem’den bu yana hep insanı değiştirmekle meşgul oldu! Teknoloji hayatı değiştirdikçe, insanların yaşam biçimi, giyimi, kuşamı akla gelen ne varsa hepsi kılık değiştirip, kendini yeni zamana uyarladı. Kaderin zavallı cilvesi olsa gerek ADIYAMAN hep aynı kaldı! Irgatlık yapmak ve gazap üzümleri’ndeki JOAD ailesi gibi sadece hayatta kalma mücadelesi vermek!
Bir römorkun arkasına yada küçük bir minibüse doldurulup patika yollardan tarlalara götürülen, yüzü güneş yanığı, elleri çizik çizik ırgatlığa mahkum hayatların değişmez adresi yalnız İL ADIYAMAN! STEİNBECK Nemrut’un tepesine oturup kalemine mürekkep olarak senin alın terini mi koydu romanına, kim bilir? Bir çadıra sığdırılmış ömürlük hayallerin boğazına geçirilen urganlarla yitip giden hayatın hiç mi değişmeyecek? Emeğini sömüren, en aza kim çalışır diye ahlaksızca fakirliği yarıştıran ve an acısı buna sessiz kalan bir devlet üçgeninde hayatının tamamını hayatta kalma mücadelesi ile geçiren sahipsiz, çaresiz Adıyaman nasıl bir günah işledin de bu girdabın içinde yokluğu bu kadar kabullendin? Her yılı bir önceki yılın özeti gibi geçen, KADIN ve çocukların hayatının tamamını endişe içinde geçirmesine sebep olan nedir? Nedir bu çürümüşlük?
STEİNBECK gazap üzümleri adlı romanında joad ailesinin hayatta kalmak için tarlalarda verdiği mücadeleyi anlatır. Mülk sahiplerinin aç olan insanları en düşük ücretle çalıştırmak için ihale düzenleyip, halkın zaafından yararlanması sonucu açlıktan ölmemek adına kuru ekmek için çalışmak zorunda kalması, hikayenin dramatik özetidir! Bu gün Adıyaman’a biçilen rol bu değil midir! Hayatını Adıyaman ili sınırları içinde bitirme üzerine endeksleyen insanların, vasıfsız idareciler yüzünden emeğinin sömürülmesine ses çıkarmaması -ırgatlığı hediye gibi kabul etmesi- esaret değil de nedir? Düşün dünyalarına ipotek konan, gelir düzeyi hayatta kalmaya bile yetmeyecek insanların kutsal olan her şeyle kandırılıp yanlış seçimlere zorlanması, beceriksiz yetersiz nihayetinde vasıfsız idarecilere terkedilmesi sonucu memleket çürümüşlüğe terkedilip sadece verilene şükretmeye razı hale getirildi! İnsanlar öyle bir hale getirildi ki mutsuz olduğunun farkında bile değil!
DARON ACEMOĞLU “ulusların düşüşü“ adlı muhteşem kitabında verdiği örneklerden biri günümüz geri kalmışlığın sebeplerini ortaya koyması açısından çok değerli! ABD ve MEKSİKA sınırında ortadan ikiye bölünen bir şehrin Meksika tarafında kalan kısmın rezalet, ABD tarafında kalan kısmın son derece gelişmiş olması acı bir kanıt! Bir ilin gelişmişliği, önce devletin bütün varlığıyla insanlara güven vermesine bağlıdır. O ile vasıfsız idareciler değil, kendini kanıtlamış, liyakat sahibi kişilerin atanmasına, seçimle gelenlerin de hizmet aşkı için gelen kişilerin vitrinlere konmasına bağlıdır. Bu gün Adıyaman elleri kolları bağlanmış durumdadır! Ne devlet yatırımlar için güven telkin etmektedir; ne de iş insanları Adıyaman için bişeyler yapmaktadır! Din sosuyla, vatan millet edebiyatıyla kuru ekmeğe muhtaç edilen yalnız ADIYAMAN, bir çok faktörün muhteşem akorduyla çaresizliğin, yokluğun pençesinde kıvranıp dururken, el etek öpen seçilmişlerin kahkahası Nemrut’un tepesinden STEİNBECK’in kuşağına bu günden ışınlanmış olmalı!
Biçilmiş rol ırgatlığa teslim, yalnız, ve çaresiz Adıyaman! SEYİRTEPE’sinde STEİNBECK! Kaleminden damlar çaresiz insanların yakarışları! Ve uzaktan YILAN gözleriyle her şeye sebep muktedirler! Emeğin, alın terinin gaspçıları fink atarken, ömrü heba olup giden, kadersiz coğrafyanın kuru ekmeğe muhtaç yiğitlerinin çocuğuna sarılırken yüreğinden gözlerine akan dramını da mi bir gün hissetmezsiniz ? Memleketin bütün varlığını kendine peşkeş çeken, pırıl pırıl parlayan ayakkabılarla milletin sorunlarını güya dinliyormuş gibi yapıp, son model arabalarla caka satan, hayatında hiç alın teri dökmemiş, açlık nedir bilmez zift gibi Adıyaman’a yapışanlardan artık gına geldi! Memlekete hizmet adına seçilip gelebilecek hizmetleri dahi engelleyen, bir gün olsun varlığını belli ettirmeyen, efendilerinin emrini açık gözlerle bekleyen, süt dökmüş kedinin patilerinde saklanıp, bir gün olsun şu memleketin sorunlarını anlatmayan SEÇİLMİŞ MUKTEDİRLER artık utanma zamanı DEĞİL mi? Irgat olup kazalarda hayatını kaybeden yüreklerden “AR” edip istifa etmeyecek misiniz? Evinizde konforlu koltuklardan, elinizde telefon, esneyip sosyal medyadan duyar kasa kasa geldiğiniz bu yer, uçurumun kenarıdır! Sosyal medyadan gündem olan ne varsa o güne dair attığınız mesajlar sizin olsun ve ayrıca bugünden itibaren yıl içinde özel günlerinizin tamamı kutlu olsun! YATIN SAĞLICAKLA !
STEİNBECK romanının sonunda doğum yapan genç kıza acı bir son hazırlar. Genç kızın günlerce umutla beklediği bebek ölü doğar! Bu beklenmedik şok, anne adayına hayatının en büyük acısını yaşatır. Yokluğun pençesinde ölmek üzere olan bir aileye denk gelince biriken sütüyle bir yetişkinin hayatını kurtarır! Küçük çocuğa verilmesi gereken süt yetişkine verilir! Gencecik anne adayı bu nedenle biraz olsun geleceğe umutla bakabileceğini hissetmişti! Adıyaman artık çocuk DEĞİL ölü doğmuşta değil! Lafla peynir gemisi yürümüyor! İşe başlanacak yer seçilmişlerin İSTİFA’sıdır! Kenara çekildiğiniz anda yetişkine hayat veren süt gibi Adıyaman da ruhuna umudu gönderecektir. Lütfen STEİNBECK’e daha fazla dram yaşatmayın! Çünkü STEİNBECK sizden daha çok ADIYAMANLI !
DİPNOT:
Bir Hint masalına göre, kedi korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Büyücünün biri fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür.
Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacağı yerde bu kez de köpekten korkmaya başlar.
Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, sevineceği yerde avcıdan korkmaya başlar.
Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür. Ve der ki, "Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüreği var. O yüzden ben sana yardım edemem."
Shakespeare, bu konuda söyle diyor :
"İnsanların çoğu Sevmekten korkuyor, kaybetmekten korktuğu için..
Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için.
Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için.
Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğin kıymetini bilmediği için.
Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey vermediği için.
Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için."
--------
Hayati bilmeden,zamanin farkinda olmadan yasamak gibi. DEĞİL Mİ ADIYAMAN ?