Dünyada Müslümanlarının yaşadığı İslam coğrafyasında, bunaltıcı sıcakların refakatinde Ramazan orucunu tutmaya çalışıyoruz.

Günde 17 saate varan zaman diliminde, kavurucu sıcaklarla İslam’ın şartı olan orucumuzu eda ederken; hem içimiz parçalanıyor, hem yüreğim yanıyor, hem beynimiz sulanıyor.

İslam Coğrafyasında yaşayan Müslümanların başı, bir türlü şer güçlerin başlarına örülen çoraplardan kurtulamıyor.

Birlik beraberlik içerisinde, bir arada olmaları gerekirken, dünya var olduğundan beri Müslümanlar, üzerinde oynanan oyunlarla hep paramparça olmuşlar, bir türlü toplanarak, bütünlük oluşturamamışlar.

Kimi zaman, bizatihi kendileri Müslümanlara kıyım, zulüm ve işkenceler uygulamışlar, kimi zaman da yönetimlere müdahale ederek, kukla yöneticilerle Müslümanları Müslümanlara kırdırmışlardır ve halen de kırdırıyorlar.

Ortadoğu’ya sözde özgürlük getirme ayağına, Müslüman ülkeleri, savaşlar yoluyla sömürüyorlar. Şimdi de Katar’da aynı oyun oynanıyor. Müslümanı, Müslümana kırdırmaya çalışıyorlar.

Çünkü en büyük zenginlikler, yeraltı ve yerüstü kaynakları, hep İslam coğrafyasındadır.

Dört mevsimin en güzle yaşandığı hemen bütün yerler, Müslümanların yaşadığı yerlerdir.

Mazlum, mağdur, kıyım ve yıkıma uğrayan tek coğrafya, İslam coğrafyasıdır.

İşkence gören, acılar çeken, gözyaşı akıtan yerler, hep İslam coğrafyasıdır.

Anaların ağladığı, yuvaların dağıldığı, cinayetlerin işlendiği yerler, İslam coğrafyasıdır.

Bombaların yağdırıldığı, Müslüman neslinin düzenli olarak yok edildiği yerler, İslam coğrafyasıdır.

Her türlü imkânsızlığın ve yoksulluğun reva görüldüğü, bir köpek ölümü için dünyanın ayağa kaldırıldığı, yüzbinlerce insan ölürken, kılını kıpırdatmayan, parmağını oynatmayan, kör, sağır, dilsiz olduğu tek yer İslam coğrafyasıdır.

Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 25’nün Müslüman olduğu bir dünyada, en çok ezilen, en çok dağılan, en kötü hayata maruz kalanların Müslümanlar olduğu bir dönemde, oruç tutmaya çalışıyoruz.

Ne kadar Oruç tutuyoruz, nasıl tutuyoruz, ne kadar kabul olur, biz mi Oruç tutarız, yoksa Oruç mu biz tutar, bilemiyorum.

İnşallah tuttuğumuz Oruçlar kabul olur da, sadece Oruç tutuyoruz diyerek açlığımızla ve susuzluğumuzla baş başa kalmalıyız.

Açlık, sefalet, iç karışıklıklar, terörün, çatışmaların bolca olduğu ve bunun da İslam olarak geçinen çeşitli örgütler eliyle yapıldığı bir coğrafyada Oruç tutmaya çalışıyoruz.

Günün yaklaşık 3’ te 1’ni Oruçlu geçirdiğimiz saatlerin ardından, Müslümanlar hayatlarını kaybederken; aç ve susuz oruç tutmaya çalışırken, bizler iftar sofralarında envai çeşit yiyecek ve içereceklerle iftarımızı açıyoruz.

Tuttuğumuz Oruçların, İslam dünyasında yaşayan Müslümanlar birlik be beraberliğine vesile olması gerekir.

Tuttuğumuz Oruçların, Müslümanların mazlumluğunu ve mağduriyetlerinin giderilmesine vesile olmalıdır.

Tuttuğumuz Oruçların, sözde özgürlük getirme vaadiyle Müslüman ülkelerin sömürülmesine ve insani hak ve ihlallerin önlenmesine vesile olmalıdır.

Tuttuğumuz Oruçların, çeşitli fırkalara ayrılmış olan, herkesin kendisini Müslüman gördüğü grup, cemaatlerin bir araya gelerek, liderlerin birlik ve beraberlik içerisinde yekvücut olmalarına vesile olmalıdır.

Yoksa hep düşünerek geçireceğimiz bir Ramazan Orucu tutmuş olacağız.

Hep “ acaba biz mi Oruç tutuyoruz, yoksa Oruç mu bizi tutuyor!” ikileminde gidip geliriz, Alimallah!

Kerim BAYDAK

[email protected]