Dünya coğrafyasında en çok temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği, oluk oluk kanların aktığı, demokrasi adına en ufak bir emarenin bulunmadığı, dikta rejimlerin hüküm sürdüğü bölge; kuşkusuz Ortadoğu’dur.

            Ortadoğu’da yaşanan tüm olumsuzlukların yegâne müsebbibi ise; küresel güçlerin ve Siyonizm’in ta kendisidir.

            Bu manada her türlü olumsuzluğu mubah gören küresel güçlerin amacında; zengin yer altı kaynaklarına sahip olmak, ayrıca dünyanın kalbi konumunda olan bu bölgeyi bir şekilde ele geçirerek dünyaya hâkim olmak var.

            Siyonizm’in amacında ise, 1897 yılında Basel kongresinde alınmış olan karar gereği; İrsal’in kurulduğu tarihten itibaren 50 yıl içerisinde Nil ile Fırat nehirleri arasında hedeflenen Büyük İsrail (Büyük Ortadoğu) projesi var.

            Söz konusu güçler, malum projelerini hayata geçirmek için bilindiği üzere hiçbir zaman bölgede elini eteğini çekmediler ve bu uğurda her türlü yola başvurarak, ortamı hep istikrarsızlaştırdılar.

            Emellerine kavuşmak amacıyla El Kaide’yi, Taliban’ı bahane ederek Afganistan’ı işgal ettiler. Kimyasal silah bahanesiyle Irak’a girdiler. Keza Albay Muammer Kaddafi’yi bahane ederek Libya’ya dadandılar…

            Şu sıralarda ise, dünyanın kanını emen vampirlerin gözü güneyimizdeki Suriye’de…

            Yakın zamanda, dünyanın en eski kenti olan ve kutsal kentler arasında yer alan Şam’ın sokakları Conilerin, Antonilerin meskeni olursa hiç şaşmayın.

            Parçalanarak sofraya konulacağı tahmin edilen Suriye’nin ardından, sıranın Lübnan’daki Hizbullah’a ve İran’a geleceği muhtemeldir.

            Suriye’yi işgal etmek için bahaneleri de yerinde…

            Diyeceklerdir ki; “Devlet Başkanı Hafız Esed halkın demokratik taleplerine cevap vermediği gibi, bilakis toplumsal hareketlere karşı katliam yapıyor. Gerekli demokratik reformları uygulamıyor vs…”

            Aslında şu anda Baas rejiminin izlediği yol asla tasvip edilir nitelikte değil.

            Halkın üzerine topla-tüfekle gitmek, katliamın dik alasını gerçekleştirmek son derece yanlıştır elbet.

Hatta geçmişte Hama’da gerçekleşen o barbarca katliam da son derece yanlış ve çirkindi. Aradan bunca zaman geçmiş olmasına rağmen Hama’yı hatırladıkça yüreğimiz paralanıyor, tüylerimiz diken diken oluyor.

Amma velâkin, küresel güçlerin niyeti farklı…

Eğer Irak’tan sonra Suriye’de düşerse, hiç kuşku yok ki; Türkiye’nin bölgesel gücü yitirileceği gibi, karanlık günlere doğru hızla yol alınır.

Bize düşen; Irak’laşmaya çalışılan Suriye’nin yanında yer almak ve yanı başımızdaki Şam sokaklarına gelmeye yeltenen Conilerin tekerine takoz koymak…

Keza, mahallemizdeki söz konusu olumsuzluğu giderme yolunda çaba sarf ederek, yeni Hama’lara geçit vermemektir.

Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

                                                                                Bilal KARADAĞ

     [email protected]