Arkadaşımla sohbet esnasında geçti ‘ insanoğlu çiğ süt emmiştir’ sözü. Takıldı; “Al sana bir konu başlığı” dedi. Dedi demesine de benim içimden geçen onlardan biri olarak nasıl yazacağız bu konuyu oldu. Kolaylaşması dileğiyle oturdum yazıyorum.

 ‘İnsanlardan her zaman tam bir dürüstlük beklenmez’ anlamına gelen bir atasözüdür bu. Bence ‘ tam bir dürüstlük’ sadece arzulanan ya da amaçlanan bir şeydir insan olana. O yüzden kendimi de katarak lafa giriş yaptım.

Varlığıma tehdit olarak algıladığım her şeyde yaşama içgüdüsüyle önce kendimi gözetiyorum. Bunu çoğu zaman farkında olmadan yapıyorum. Üstelik belirttiğim gibi, tehdit somut bir gerçeklik de olmak zorunda değil benim öyle algılamam bile yeterli, bu kadar ince detaylarda nasıl olacak da dürüst olacağım? Bence mümkün değil.

Kendine dürüstlükse kastedilen diğeri otomatik gerçekleşir. Fakat görünme, beğenilme, takdir edilme ihtiyaçlarını birilerini idare etmeden kaçımız giderebiliyoruz ki, karşımızdakinden bunu bekleyelim. İş geldi dayandı felsefeye.

Felsefe çok uzak olduğum bir konu. En iyisi yarım yamalak da olsa ben yine ruhsallıktan dem vurayım. En azından yaşadıklarımı bu doğrultuda değerlendirebiliyorum. Yani birazcık bilgimle bir fikir sahibi olabiliyorum.

Uzun süredir rüyalarımı yazıyorum ve yorumluyorum kendimce.25.06.2020 tarihli rüyamın bir kısmını sizinle paylaşmak istiyorum.

“Marilyn Monroe gibi kadın ‘ beni bana sor, bu bir kara sevda gibi’ bir şarkı söylüyordu. İçki sunuyordu sağında solunda sıralanmış erkeklere cam kadehlerde ve bittiğinde servisi üstünden ceketini çıkarıp atıyor. Sırtını açıkta bırakan dekolte elbisesiyle ortaya çıkıyor ve aynı anda kadehler havaya kalkıyor. Kadın yüzünü dönüyor ve göz göze geliyoruz. Ben miyim yoksa o çoban mı?”

Diye devam eden, başında da bir başka girişi bulunan bir rüya. Konumuzu ilgilendirdiği için sadece Marilyn Monroe ile ilgili kısmını yazmak istedim.

Bu rüyadan sonra aldığım bir dergide, Melis Aygen’in “Marilyn’ le Beş Çayı “ adlı kitabının tanıtım yazısı dikkatimi çekti ve aldım. Okudum. Dün gece bitti. Reankeryasyon üzerinden bir kurgu ile Marilyn’in yaşamı üzerine biraz daha bilgilendim. Tabii diğerleriyle de ilgili değişik bilgiler edindim. Kitabın ayrıntılarıyla konudan uzaklaşmak istemiyorum. Yalnız Kapadokya ile ilgili kısım da ilginç geldi özellikle gündemimle kesiştiği için. Çünkü kısmetse bir kez daha önümüzdeki hafta Kapadokya’ ya gidiyorum.

Gelelim Marilyn ve onun üzerinden yaşam öykümüzde kesişen ‘ insanoğlunun çiğ süt emdiğine  ‘ dair söylemimize. Şimdi kim haklı kim haksız gibi gereksiz sorgulamaları bir kenara bırakırsak aslında yaşam akıyor ve herkes payına düşeni alıyor. Bazen de canı yanıyor ya da can yakıyor. Bu kadar basite indirgemek de can sıkıyor. Böyle olunca adil olmak sanki bize düşüyormuş gibi oyalanıyoruz tutunduğumuz dallardan medet umarak. Hâlbuki adı geçen kitabın ilk cümlesi bana göre hepimiz için geçerli:

“Ben bu koca dünyada sevecek birini arayan küçük bir kızım sadece”Marilyn Monroe