İnsan, insanlığın hem başı, hem sonudur.

İnsan, insanın hem baş belâsı, hem velinimetidir.

İnsan, dünyanın hem yıkanı, hem onaranı, yapanıdır.

İnsan, hikâyenin hem yazanı, hem kahramanıdır.

İnsan, insanlığın hem cini, hem insi, hem meleği, hem şeytanıdır.

İnsan, çeşitli bahanelerle, vicdansızlığıyla, iyi niyetiyle dünyayı cennet edeni, hem de cehennem edenidir.

İnsan, dili, dini, ırkı, mezhebi ve üretkenliğiyle, birbirine kıyanı, kıyıma uğratanıdır

İnsan, kendisinde, olanı görmeyerek, görmezden gelerek, sürekli başkasında arayarak, çeşitli bahanelerle birbirini öldüreni, ezeni, üzenidir.

Kimi insanın kendisini dünyanın hâkimi, hükümranı olduğu ahmaklığına düşerek, alta kalanın ümüğünü sıkarak, tepesine çıkarak, asla aynaya bakmayanıdır.

Evet, insanın sahip olduğu o kadar olumlu-olumlu, doğru-yanlış, eksik-fazla özellikleri var ve çok ki, herkes bunun için kendince bir takım hikâyeler üretebiliyor.

Dünyanın sahibi olduğunu, hâkimi olduğunu düşünen elin beş parmağını geçmeyen bazı ülkeler, sözde, baharlar, özgürlükler, güya toplumsal hassasiyetlerle, çeşitli ülkeler ve toplumları en ağır cezalar ve yaptırımlarla karşıya bırakıyorlar. Ayrımcılık yaparak, insanlara farklı davranıyorlar.

Onlarda olduğunu düşündüklerini, sanki kendilerinde yokmuş gibi, ülkeleri, yaşayanlarını bombalıyorlar, gaz bombası atıyorlar, nükleeri kullanıyorlar, yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürüyorlar, zulmediyorlar.

Kendilerinden olana ayrı, olmayana daha farklı davranıyorlar.

Bu amaçla, işte Afrika, işte Ortadoğu, işte Kafkaslar coğrafyasında bulunan sayısız İslâm ülkesine saldırdılar, delik deşik ettiler, yok ettiler, etmeye devam ediyorlar.

Bir yanda Müslüman olanlar, diğer yan da olmayanlar.

Bir yanda gittikleri yerlerden geri itilenler, öldürülenler, diğer yandan sınıra, ayaklarına kadar giderek, kapılarını sonuna kadar açarak misafir etmeye çalışanlar.

“Onlar bizden, diğerleri değil” diyerek, ikircikli tavırlar sergileyenler.

Bunlar, kutsal savunucular mı, yoksa hak, hukuk, adalet ve özgürlük sömürücüleri midir?

Bunlar, yıllarca süren savaşları bitirmek yerine, daha da körüklemeye devam ettiler.

Savaşan iki taraf da aynı olup, kendilerinden olmayınca, iki tarafa da silah satarak, birbirine kırdırdılar, sonra seyirci kalıp, kıs kıs güldüler.

İnsanlıktan uzak tavırlar sergileyenler, nasıl olduysa bir an da kendilerinden olan birilerine her konuda, her şeyleriyle yola revan oldular.

Bu ayırımcılık, bu ikilik neden?

Unutmayın, hesapların üzerinde hesaplar vardır.

İnsanları yerlerinden, yurtlarından, ailelerinden, sevenlerinden edenlerin, edenleri sevenlerin, elbette aynısı kendi başlarına gelecektir.

Tuzak kuranların tuzakları boyunlarına dolanacaktır.

Yaşatılanları yaşanmadan, öyle çekip gitmek yok.

Yok öyle yağma.

Günü geldi mi, hesap tersine dönecektir.

Savaş çanları onlar için tersine işleyecektir.

Dünya bir yerde olabilir, insanlar bir yerde olabilirler, ancak, hak, hukuk, adalet de bir yerde olacaktır.

İnsan, insanın hem cini, hem kini, hem hini, hem de inidir.

Kimler hangi kategoriye girer, elbette ortaya çıkacaktır.

İnsan nerede, insanlık nerede görülecektir.

Çünkü dünyayı, dünyada ki her şeyi yakan da, yıkan da insandır.

Evet, kendi kıyametlerini, kendileri hazırlayacaklar.

Zalimin zulmü varsa, mazlumun da sahibi (Allah) vardır.

İnsan inancı, imanı, itikadı nispetinde hakkını alacaktır elbet.

Sonuçta, olacak olan budur, bilesiniz!

Kerim BAYDAK

[email protected]