Hep öğrenciler suçlu, sütte leke var öğretmende yok. Gelin arkadaşlar, iğneyi kendimize çuvaldızı başkalarına batıralım. Sürekli konuşmuyor muyuz? Öğretmenler odasında, sınıfta, kahvede, gezerken, aile sohbetlerinde… Peki, konuştuğumuzun,  ettiğimiz şikâyetlerin, onda biri kadar sadece ders anlatmaya, öğrencilere psikolojik rehberlik yapmaya, ne kadar zaman ayırıyoruz? 

          Çoğu kez, yani bilgiyi sattığımız zamanlar, iyi öğretmen olarak görüyoruz kendimizi. Ama şunu gözden kaçırıyoruz ki: O da bizim bilgi satıcılığından önce, öğretmen olduğumuzdur. Yani eğiten, öğreten, güzellikler adına ne varsa. Geçenlerde daha önceden katılmış olduğum ölçme ve değerlendirme seminerine yeniden katılmam istendi. İlk yazım okunmuş, dikkate alınmışım(! ) bu seminerde bir arkadaşımız söz aldı ve sekiz öğrenci okuttuğunu birleştirilmiş sınıf olduğunu belirtti ve ben daha ne yapayım kaç parçaya bölüneyim, feryat figan. Aklıma hemen ilk görev yerim olan Van Çaldıran Koç Ovası köyü geldi. Yüz on öğrencim vardı. Birleştirilmiş sınıf,  dört ve beşinci sınıflarımın oturacak sıraları bile yoktu. Benim kalacak lojmanım da yoktu, camide yatıp kalkıyordum. Ama şikâyetten uzak çalışıyordum.  Ne kadar şikâyet etsek de onlar bizim çocuklarımız,  onlar bu vatanın evlatları. Şikâyet boşuna, gün şikâyet etme günü değil, çözüm üretme zamanıdır. Şimdi, “Daha ne yapalım?” sözlerini duyar gibiyim. Şöyle bir düşünürsek, yaptıklarımızı ve yapmadıklarımızı bir tartarsak terazide, eminim yapamadıklarımız ağır basacaktır. İnanın bu söylediklerimin yüzde doksanını kendim için söylüyorum. Hep yerdiğim konularda en başta ben varım. Çünkü her insanı nefsimden üstün tutarım. Sakın meslektaşlarım alınmasın. Güneş balçıkla sıvanmaz, gerçeklerden kaçılmaz. 

          Bize zam konusu gündeme geldiğinde, müdürlerimizle ters düştüğümüzde, gayretli öğretmenleri gördüğümüzde, kendimizi güçsüz hissettiğimizde, söylemiyor muyuz? “Bu maaşa bu kadar”. Kendimize bile söylemekten çekindiğimizi dışa vurmuş olmuyor muyuz? Bu düşüncelerin paralelinde, anında ideal öğretmenliğimize dönmüyor muyuz? Dönüşün, bu kadar kısa sürmesi, bizim bazı olayları kolaylıkla çözebileceğimizi kanıtlıyor sanırım. O zaman, haydi arkadaşlar! Zaten iyi öğretmenleriz, daha iyi olacak güçteyiz. Her gün bir adım daha ileriye atalım. Şunu aklımızdan çıkarmayalım ki ilerlememizin durduğu an, gerilememiz kaçınılmazdır. Bu toprakların kazanılmasında aziz şehitlerimizin, ebediyete intikal etmiş analarımızın yaptıklarının yanında bizim yaptıklarımızın şeceresi okunmaz.

          Beyaz bir kardelense şehitlerimizin kefeni,

          Emanetleridir bize  mavi önlüklüler…