Bir ‘ah’ çeksek; karşıki dağlar yıkılır da.. Gerek de yok şimdi coğrafyayı değiştirmeye aslında..
Ne zaman tam anlamıyla rahatlarız, ne zaman tam anlamıyla huzur bulup bir “oh” çekeriz tam olarak bilmiyorum ama bence kendimizle savaşımız bittiğinde, içimizde kendimizle bir barış elde ettiğimizde gerçek huzur denen şeye ulaşabiliriz..
Herkesten çok zarar verdiğimiz, herkesten çok kızdığımız kendimizi bir de herkesten çok sevmeyi denesek, bir kereliğine hayatın merkezine kendimizi yerleştirsek her şey daha güzel olur.. 
Kırmamak için sustuklarımız, üzmemek için içimize attıklarımız ve sırf başkalarının huzuru kaçmasın diye, kendi mutluluğumuzu kısıtladığımız tüm gerçekleri bir çırpıda söylesek ne güzel olur aslında. İçimizde dağ gibi büyüyen ve iç huzur denen şu elle tutulmayan ve oralarda bir yerlerde olduğunu bildiğimiz şeyi küçücük bir alana sıkıştıran tüm düşüncelerimizi söylesek ve o dağı aşıp, huzuru çekip çıkartsak, işte o zaman hissedebiliriz.
Eminim hepimizin içinde saklı tuttuğu ve canımızı yakan, belki de her geçen zaman biraz daha acıtan az da olsa bir şeyler vardır. Neden onları sıkıştırıp, yerlerinde tutmak yerine özgür bırakmıyoruz? Neden kendi mutluluğumuz için bazı tabuları yıkamıyoruz. Yapabiliriz.. Bir yerlerde sıkışıp kalan ve zamanla bizim olan tüm o şeyleri atıp, sonucunda olacakları sadece kendimizi mutlu etmek adına yapıp, içimizde onlardan arta kalan o kocaman boşluğa huzur için, sevgi için, mutluluk için yer açabiliriz..
Bugün sadece bizi mutlu etmek için bir şeyler yapalım. Kendi içimize bakalım mesela. Önce mutluluğu en çok hak eden kişinin kendimiz olduğunu kabul edelim ve en çok önce kendimizi sevelim. Kendini seven insan, bir başkasını da çok daha kolay sevebilir..
Bugün gökyüzüne kendimizi seven bir birey olarak bakalım ve o bolca maviye iç huzurumuzdan katmayı da unutmayalım..
Hoşça, dostça, mavinin huzur tonuyla kalın..