Çocuk kalbi ne kadar dayanır bir acıya. Veya bir acı çocuk kalbini ne kadar incitebilir. Peki ilacı var mıdır, incinen çocuk kalbinin. Bir kere incinince, örselenince iyileşebilir mi, eskisi gibi çocuk olabilir mi?Hayata döner mi masum çocuk?

Yeniden doğar mı bir çocuk, kendisini doğuran ananın rahminden; her şeyi unutarak, aynı saflıkla? Bir ana yeniden sancısını çeker mi çocuğu öldüğünde de; onu doğurduğu zamanda olduğu gibi. Onu toğrağa verirken de dünyaya getirdiği zaman yaşadığı sevgiyle, heyecanla aynı derecede yüksek midir acısı? Evlat acısı demişler bunun adına. Kim demiş, neden demiş acaba? Ya insan denen o caniler bir evlada nasıl kıyıp öldürmüşler. Kendileri gibi ona da bahşedilen cana nasıl göz dikmişler.

Peki katiller, onlara ne demeli? Onlar da doğuştan katil olarak mı doğdu. Yoksa yaşarken mi öğrendiler katil olmayı? Kimden öğrendiler? Onlar da bir zamanlar ana rahminden çıkan masup evlatlar değil miydi, anne sütü içip büyüyen? Acaba onlar da gördüklerini, duyduklarını veya yaşadıklarını mı yaşatmaya çalıştılar? Bu nasıl bir psikolojidir, bu tedavi edilmesi dahi düşünülmemiş nasıl bir sapıklık, nasıl bir kıyım…? 13 yaşındaki bir çocuğa hunharca saldırıp, sonra da onu öldürmek nasıl bir geçmişin travmatik getirisidir?

Bunun hesabını kim verecek? Herkesin yüreği acıyla, kinle, nefretle doluyken çözümü nasıl bulacağız. Bir sapık, bir katil yakalandı belki; peki diğerleri ne olacak? Onlar sokaklarda tehlike saçarken, hangimiz rahat uyuyacağız taştan yastıklarımızda. Onlar kimbilir hangi masum çocuğu sapkın duygularına kurban edecek!

Öte yandan çocuk hapisaneleri olan bir ülkeyiz, fakat onca çocuk öldürülüyor, tecavüze tacize uğruyor, kaçırılıyor bunlara son veremiyoruz. Çocuk hapishaneleri olan bir ülke olarak bu konulara ne kadar çözüm üretiyoruz muamma! Çocuklarımızı hapse atıyoruz biz, bunu daha nasıl açıklayabiliriz. Peki sonra, bu yavrular bir daha suç işlemiyor mu? Hapishanelerde türlü sapkınlıklarla karşılaşıyorlar, dışarı çıktıklarında belki daha da olumsuz ve zararlı birer birey oluyorlar. Çünkü girdikleri hapishanelerde ve sokaklardan öğrendikleri şeyler, kimin gücü kime yeterse mantığı. Güçlüysen zarar görmezsin, zarar veren sen olursun. En kötüler en az zarar görenlerdir gibi…Bu kadar da çözümsüz bir mesele olmasa gerek.

Onları iyileştirebilecek ıslah evleri oluşturulabilir.Psikolojik ve pedogojik destek bir delilik tedavisi değildir. Bu bilinçle çocuklarımız için de elimizden geleni yapmalıyız ki geleceğin çocukları da güven altında olabilsin. Mantık ,sorununu çözemiyorsan onunla yaşamayı öğrenmelisin mantığı olmamalı. Sorunu kökten çözme yöntemleri araştırılmalı. Ayrıca katiller, tacizciler, tecavüzcüler, hırsızlar…suçları için verilen hapis süresi dolup da kolayca dışarı salınmak yerine, içerde topluma kazandırılmalı, sapkın tavranışları tedavi edilmeli. Sonra da dışarı salındıklarında belirli aralıklarla takibi yapılmalı. Aksi halde bu tür insanların içerde tutularak, sonra da salıverilerek ancak davranışlarının bir süre sonra olağanlaştığını görürüz.

Şimdi hangi ananın ağıdı yakılsa, ne kadar gözyaşı dökülse gözlerden, biter evlat acısı. Hangi soğuk taş iyi gelir, anne göğsündeki yaraya. Hangi mendil yeter akan yaşları silmeye. Bırakın kısılsın anaların sesi ağıt yakarken. Evlat acısı demişler, kim demiş, neden demiş…? Elbet vardır bir bildiği söyleyenin.

Yansın dünya,

Gözler kör,

Kulaklar sağır,

Diller lal,

Eller tutmaz olsun,

Yavrularımızın incecik bıçaklanmış bedenine kefen sararken!

Bu acıya susmayın, duyarsız kalmayın. Dünyanın ve ülkemin hiçbir yerinde hiçbir evlat zulüm görmesin, gözyaşı dökmesin! Şeker de yiyebilsin. Sokaklarda oynayabilsin.

Susma insanlık, bu acıyı ve hiçbir evlat acısını unutma. Anaların ağıdını duy!

Nazan Taştan Yapıcı

Instagram : nazantastan1