İçim kabardı yine. Med-cezir misali bir yükseliyor, bir çekiliyor içim. Anlık iniş çıkışlar yoruyor bazen. Tıpkı şu an olduğu gibi.

Değişik çevrelerden, değişik şekillerde “ az konuştuğumla “ ilgili geri bildirimler alıyorum bazen. Aslında bir- ikisinin dışında fikirlerini sorduğum filan yok. Fakat insanlar sormasak da bazen çok iyi niyetli olduklarına inandığım( ya da inanmak istediğim) bir içgüdüsel eylemle düşündüklerini söyleyiveriyorlar. Aslında buna “ eleştiri “ demek daha uygun ama, o sözcük de bana itici geldiği için “ geri bildirim “ demeyi uygun gördüm.

Ne konuşacağım ki! Her şey bana çok yabancı ve her şey bana çok tanıdık şeklinde iki uçta gidip gelirken içsel durumum; ağzımı açmak o kadar boşuna geliyor ki… Daha ağzımı açarken bakıyorum ki, tezimi anında zihnimde bir anti tezi ile çürütmüşüm. Eee, şimdi ne söyleyeceğim şeklinde apışıp kalıyorum.

Genelde çok konuşulan konulardan biri  “ açlık “ konusudur. Aç insanlar, çocuklar, hayvanlar derken çerçevesi genişler de genişler. Hassasımdır farkındalığım doğrultusunda. Elimden gelenin en iyisi ile evrene de katkı koymaya özen gösteririm. Fakat varlığım söz konusu olduğunda tavrım ne olur, bilemiyorum?

Örneğin; dün fırından ekmek almanın yanı sıra susamlı simitlerden aldım bir miktar. Argos’ u bağladığım yerde, iki küçük erkek çocuk vardı. Argos bir şey yapabilir diye onları uzaklaştırdım. Beklediği için Argos’ a teşekkür ettikten sonra ödül anlamında, ona da susamlı simitlerden verdim. Başımı kaldırdığımda baktım ki, çocuklar da elime bakıyor; içim cız etti. Açıkçası, simitlerimi onlarla paylaşmak gelmedi içimden. Bana az kalacağı korkusuyla basıp gitmeyi düşündüm, içime sinmedi. Onlara da verdim ve yoluma devam ettim.

Bir kez daha anladım ki, yaşamı paylaşmak o kadar kolay değil. İşte, böyle farkındalıklar yaşadıkça, ben hiçbir konuda ahkâm kesemiyorum. İçime kapandıkça kapanıyorum. Çünkü olumlu- olumsuz yanlarımla hem kendim olup hem bu yaşamın içinde nasıl yer alacağımı bilmiyorum.