Belli bir süre görüşmediğiniz bir arkadaşınıza rastlayınca; “daha emekli olmadın mı?” sorusuyla karşıya karşıya kalıyorsunuz.

Konuşma aralarında söylediğiniz işle alakalı sohbetlerde; “bu yaştan sonra mı..?” diye pek de yakıştırmazlar.

Bazen, “yeter artık, yaşlanmadın mı, biraz da kendin için çalış!” diyerek sürekli insanı tembelliğe, bir şey yapmadan köşene çekilmeye zorlarlar.

Çoğu zaman, ”sen emekli ol, ben sizden daha gencim, yaşımda, başımda ve var ki, yeni gençlerden daha fazla çalışıyorum, yoksa siz yaş tembelliğinin arkasına sığınıp çalışmıyor musunuz?” diyerek geçiştiririm.

Özellikle çalışanlar arasında, bir yaş sendromudur sürüp gidiyor.

Yaş elliyi geçti mi, artık “ununu elemiş, eleğini asmış” moduna giriyorlar, öyle bir intiba oluşmasına sebep oluyorlar.

Günümüzde insanlar ellisini geçti mi artık ihtiyarladım diyerek, elini eteğini çekiyor her işten. Bir de emekli olmuşsa, torun-torba sahibi olmuşsa, kendini ihtiyarlığa kaptırarak, ölümü beklemeye başlıyor.

Bir vakit hasbelkader beş yıldızlı bir otelde tatil imkânı bulmuştum. Orada yabancı emekli ihtiyarlar görmüştüm.

Kendimizle kıyaslama yaptığımızda, ne kadar dinç, hareketli ve yaşamanın tadını varıp, nasıl keyfini çıkardıklarını görüp şaşırmıştım, sadece yaşam, yaşlılıkta ki durumlarına gıpta ile bakmıştım. Bir de kendimize baktığımızda, yaşlılık bahane edilerek, hayatı sadece ev ile çarşı, eğer inanıyorsa ev ile cami arasında geçirdiğini söylemek yanlış olmasa gerek.

Kimse yaşlılığın, ihtiyarlamış olmanın arkasına sığınmasın.

Her yaşın kendine has tadı, güzelliği özelliği vardır.

İnsan her yaşta, farklı hayatı bize bahşeden Hakim-i Mutlak’a şükrümüzü eda ederek, üretkenliğimizi devam ettirerek, kendini bırakmadan hayatın tadını çıkarabilir.

Emekli olmak, yaşlanmak, yaş almak, bir köşeye çekilmek gibi düşünülmemelidir.

Her insan sağlığı elverdiği sürece, çalışabilir, üretebilir, vazgeçilemez olabilir.

Hiç bir zaman yaşlılığın arkasına sığınılmamalıdır.

Memleketimiz insanı, kırkında yaşlanmış, ellisinde, her şeyden elini eteğini çekmiş, almışında ölüme hazırlanmış, yetmişinde işi bitmiş olarak görüyor. Böylesine düşünme tarzı, yaşam şekli ve verimsizlik düşüncesi hiç de inanç boyutunda bir Müslümanın kabul edeceği bir şey değildir.

Ülkemizin dışındakiler, yetmiş, seksen ve daha fazla yaşta olanlar, sürekli koştururken, ölene kadar çalışıp didinirlerken, bizler nedense, hayat şartlarının zor olduğunu, maddi durumumuzun yetersiz olduğunu bahane ederek, âdeta ölümümüzü bekliyor, elimizi sıcak sudan, soğuk suya koymuyoruz.

Tabiri caizse, oturup ölmek için sıranın bize ne zaman geleceğinin hesabını yapıyoruz.

Bunun için rahatsız olmalıyız.

Elimizden gelebilecek illa ki bir işler vardır.

Bu hem bizi dinç ve zinde tutar, hem de mutlu ve huzurlu eder.

Kimse bu yaştan sonra ne yapabilirim demesin, illa ki yapacakları bir şeyler vardır.

Çoğu insan biliriz, tanırız, çok çalıştığını düşünerek, erken emeklilikten dolayı emekli olmuşlar, elini kolunu sallayıp geziyorlar, akşama kadar kahvelerde , parklarda, orada burada oyalanıp duruyorlar.

“Artık çok yorulduklarını, biraz da kendim için hayatın tadını çıkarayım, dinleneyim” psikolojisiyle, kalan yıllarını çürüterek, hareketsiz, bereketsiz, faydasız bir ömür sürüyorlar.

İnsan her yaşta sağlığı ve gücü, cüzdanı, vicdanı nispetinde üretken olabilir.

“Bizden geçti,” ”yaş yetmiş, iş bitmiş” yaygın ve yanlış kanaatten, anlayıştan vazgeçilmelidir.

Kerim BAYDAK

[email protected]