İnsan sahibi olduğu her şey için imtihan ediliyor. Bunun bilincinde olmasına rağmen, yine de sahibi oldukları için şımarıklık yapıyor, ne oldum delisi olarak değirmen misali sürekli doymaz bir şekilde istedikçe istiyor.

Bir türlü bu arzu, talep ve isteklerinin önü alınamaz bir şekilde, kendine çeki düzen veremiyor.

Bir türlü kendisine bahşedilen ve sahibi olduğu nimetler için şükrü ve kanaat nedir bilmiyor.

Sanki, sahibi olduklarını bir türlü kaybetmeyecekmiş, terk edip gitmeyecekmiş gibi bir havaya girerek, elindekilerin kıymetini bilemediğinden, elinden alındığı zaman da kıyameti koparıyor.

Geçmiş hayatınız boyunca etrafınıza baktığınızda, nice mala, mülke, mevki, makamı, koltuğa, konuma, pozisyona sahip olan insanların günü geldiğinde, vadesi tamamlandığında terk edip gittiğini ya da yeterli şükrünü eda etmediği için, elleri arasından su misali akıp gittiğini görmüşsünüzdür. Bir türlü, kendisine verilenin neden verildiğini ya da ellerinden alındığında neden alındığını sorgulamaktan aciz olarak, “neden böyle oldu?” sorgulamasına giremeyecek derecede gözlerine perde inmiş vaziyette ulu orta kalmaktadır.

İki tarafı keskin bir bıçak, âdeta bir muamma, çözülmesi zor bir bulmaca, çöz çözebilirsiniz. Nice şımarık, kibir sahibi ve ne oldum delisi olanlar, bir türlü olan bitenden ders almıyorlar, nasihatlere kulak vermiyorlar, kendisini uyaranları kaile almayarak bildiklerini okumaktan geri kalmıyorlar.

Bazen, öyle değerlere sahip oluyorlar ki sanki hiç kaybedeceklermiş gibi böbürlenip duruyorlar, ellerinden alındığı, kaybedildiği zamanlarda da ortalığı birbirine katarak, suçlayacak birilerini arıyorlar.

Hâlbuki insanın çeşitli şekillerde sahip oldukları edinimler için, imtihan edildiğinin farkında olması gerekir. İnsanlar kime, neye, nasıl inansa, elbette onunla imtihan edileceğini bilmesi gerekir.

Ne oldum delisi olarak, belki hak, hukuk, adalet değerleri bertaraf edilmiş olarak haksız edinimlerinden dolayı, belki bilerek veya bilmeyerek kula hakkına girerek, “bana bir şey olmaz!” diyerek, bir ikilem içerisine giriyor. Bir şey olur mu, olmaz mı, onu yüce yaradan bilir elbet, ancak etrafımıza baktığımız zaman, böyle davranış sergileyenlerin ne durumda olduğunu gözlemlemek mümkün.

İnsan olarak çok büyük yanılgı/yanılgılar içerisine gireriz de bir türlü uyanmayız, uyanamayız.

Bulunduğumuz makamı bırakmayacağız sanırız, yanılırız.

Sahip olduğumuz arabayı kaybetmeyiz sanırız, yanılırız.

Kullandığımız evi, tarlayı, bağı, bahçeyi bırakıp gitmeyiz sanırız, yanılırız.

Sahip olduklarımız neticesinde bunu hal, hareket, tavır ve davranmışlarımızla sergiler, “ona bir şey olmadıysa” bana da bir şey olmaz!” diyerek, büyük bir ahmaklığın içerisine gireriz.

Unutmayalım ki, her şey gelip geçici.

Her şeyi bırakıp gideceğiz.

Her şey yerle yeksan olur, yerinde yeller eser, su misali akıp gider.

Bazen toz bile bile konduramadığımız değerleri bir bir kaybettiğimizde, ah-vah etmenin bir Kıymet-i Harbiye’si kalmıyor. O yüzden, her şeyin bir imtihan vesilesi olduğunu düşünerek, ona göre hareket edelim, ona göre yaşantımızı düzene koyalım.

Sakın ola, günlük meşgaleler ve günlük edinimler, bırakıp gideceğimiz değerler için, imtihanda olduğumuzu unutmayalım!

“Ne oldum değil, ne olacağım?” diye sorgulama içerisine girerek, hayatımızı ona göre idame edelim.

Herkes inandığıyla, inandığı nispetinde sorgulanacak ve haşr olacaktır. Sonuçta ya ödüllendirilecek ya da cezalandırılacaktır.

Ne mutlu imtihanda olduğunun idrakinde olarak, ebedi âleme göçerken, yolculuk azığını toplayanlara.

Kerim BAYDAK

[email protected]