"Bir imzamı atsam şu yer yüzüne, ben öldükten sonra da kalır mı ki? İnsanlar hep düzine düzine bir gün olur uyanırlar mı ki?" Diye bin dokuz yüz doksan beş-doksan altı yılında kaleme aldığım şiirlerimden birine yazmıştım. Çalışmış, didinmiş, kendimi ifade uğraşı içerisine girmeden çevremdeki insanlara yardım etmiştim. Maalesef bu günkü manzara aslolanın yardım etmek olmadığı. Kendini ifade de ki laf ebeliğin imiş! Yaptığın yardımlar boş, bir şey yapma! Daima boş konuş, biraz yalan kat , biraz süsle, çevrendekilerin istediği bu zaten.Be dostlar bunu neden daha önce söylemediniz! 
            

            Bu gün görüyorum ki; ne bu günümde kendimi ifade edebildim nede öbür dünyaya bir şeyler biriktirmişim. Boşa geçmiş günler,boşa geçmiş seneler. Kendimle baş başa kalabildiğim zamanlarda,nerede, nasıl yanlışlar yaptım diye de soruyorum.Zaten geçen her gün ve yılımda çevremde yaptığım yanlışlar konuşuldu.İşte bu yüzden artık anlatmaya çalışmayacağım.Takatim kalmadı, eee boşuna söylememişler: “Ne kadar bilirsen bil karşındakinin anladığı kadar bilirsin.” “Ne kadar anlatırsan anlat karşıdakinin anladığı kadar anlatabilirsin.” 
           

           Benim ise anlayamadığım bir insanın ömründe bir çok saatler, günler, aylar ve yıllar olur. Bu süreç içerisinde hiç mi doğru bir şeyler yapmaz? Yapmış oldukları varsa hiç mi yanlışlarının milyonda biri kadar dile getirilmez? İşin daha ilginci şimdiye kadar bana hiç anlatan  da olmadı. Ama ben yinede ümidimi kesmedim, biliyorum zamanı gediğinde söylenecek (!)Lakin o saatten sonrada benim için bir anlam ifade etmeyecek.Çünkü bence iş işten geçmiş olacak. 
          

          Dostlarım sizlerde bazen bu ruh hali içerisine giriyorsanız, gelin dertleşelim. Gelin beraber isyanı, feryadı, figanı dile getirip, öyle rahatlayalım. 
          

          Her şey gönlünüzce olsun, esen kalın… 

          Beni bir tek sen anladın, o da yanlış anladın.