Hayat çok hızlı geçiyor. Okul, askerlik, evlilik, çocuklar, araba almak, ev yapmak, emekli olmak, torunlar…

 
          Hayat bu kadar işte.
 

          Kısa mı, uzun mu doğrusu kestirmek zor.

 

           Önemli olan günlük uğraşlarımızın dışına çıkabilmektir. Hayat, sadece televizyon, bilgisayar veya görmek istediğimiz pencere değildir. Ancak, bunların dışına çıkabilmek hayata farklılık getirir

 

           Bir çoğumuz için hayat aynıdır. Farklı yaşam koşulları olsa da, rutinlik hepimizde mevcut. Sabah yedide uyanmak, sekizde işe gitmek, on ikide yemeğe gitmek, birde tekrar işe gitmek, beşte işten çıkmak, belki kimileri için akşama kadar kahveye, arkadaşlara takılmak, akşam oturup televizyon seyretmek ve uyumak. İşte rutin olarak yaşayıp, her gün tekrarladığımız günlerden bir günün özeti.

 

          Kimi insanlarda fakirlik bakış açısını daraltır. Kimisinde maddiyat hırsı, kimilerinde gösteriş meraklılığı.

 

          Kimi insanlar çokça kitap okur, bir şeyler yazar ama bunun altında da maalesef  menfaat veya mevki-makam hırsı yatmaktadır.

 

          Genelde bütün insanlarda da bir bıkkınlık, memnuniyetsizlik, tatminsizlik var.  Neredeyse bütün insanlar hayatlarından memnun değil.

 

          Çağımızın en büyük hastalıklarının başında stres geliyor.

 

           Her insan, diğerine şüpheyle bakıyor. Olması gereken ilgiyi insanlar olağanüstü gibi görüyor. Biri diğerine iyilik yapınca bir diğeri garipsiyor ve “acaba ne gibi menfaati var” gibi düşünüyor.

 

           Hayata o kadar dar kalıplarda bakıyor ve materyalist düşünüyoruz ki, insani görevlerimizi unutmuş, bizlerde var olması gereken hasletleri yok etmişiz.

 

           Durum böyle olunca da, hayatımız çekilmez oluyor. Hayatın akışı içerisindeki her şey bizlerde stres oluşturuyor.

 

          Sanki dünyaya sadece bunları yapmaya gelmişiz gibi geliyor bize. Allah’ın insana yüklediği görevler var. Yaşadığımız topluma yararlı olmak için yapmamız gerekenler var. Gelecek nesillere devretmemiz gereken bir dünyayı yaşanılır olarak devretme gibi bir misyonumuz var.

 

            Sadece yaşadığımız çevrenin ötesinde, iletişim içerisinde olduğumuz insanların dışında insanların olduğu, yaşadığımız gezegenden başka gezegenlerin olduğu gerçeği unutuyoruz.

 

           Unutuyoruz. Hayatın sadece yaşadığımız ortamdan ibaret olduğunu sanıyoruz.

 

           Duygularımızı hiçe sayıyoruz. Tefekkür etmeyi unutmuşuz. Teşekkür etmeyi unutmuşuz. Kendimizi hayatın akışına bırakmış gidiyoruz. Değişebilecek olan şeylerinde olduğunu aklımıza bile getiremiyoruz ve değişmek için hiç bir çaba harcamıyoruz.

 

          İrkilmemiz gerek. Silkinmemiz gerek. Hayatımızın muhasebesini yapmamız gerek. Hayata farklı pencerelerden bakabilmemiz gerek.

 
           Hayat dolu mutlu yarınlar dileğiyle…
 
 

 

Fahrettin ÇELİK