İslam eğitim tarihi içerisinde önemli bir yeri olan medrese kurumu, teşekkül etmeye başladığı 9. yüzyıldan itibaren İslam kültür mirasının taşıyıcısı olmuştur. [1]

Ancak 3 Mart 1924 tarih ve 430 Kanunla Türkiye’deki bütün eğitim kurumlarının Maarif Vekâletine (Milli Eğitim Bakanlığına) bağlanması kararlaştırıldı. Böylece eğitimde tekelciliğin yanında her fert artık devletin istediği dersleri görecek ve devletin istediği bir fert olarak yetişecekti.

1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı "Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında Kanun"un kabul edilmesiyle de bin yıl kullandığımız harfler yasaklanmış yerine Latin alfabesiyle eğitim- öğretim mecburiyeti getirilmiştir. Böylece bir gecede bütün okur-yazarlar hatta Latin alfabesiyle okuyup yazamayan bütün alimler ve bilim adamları cahil hale getirilmişti. Latin harfleri dışında yazılı bütün eserler toplatılmış, binalardan kitabeler kazınmış veya üstleri sıvanmış, işgal kuvvetlerinin bile yapmadığı bir muameleye maruz kalınmıştı. Kuran kursları da dahil olmak üzere eskimez harflerle eğitim öğretim yapılan bütün medreseler ve eğitim kurumları kapatılmıştı. Kuran okumak, öğretmek ve öğrenmek yasaktı.

Bunun üzerine köylerde gizlice kuran alfabesiyle alternatif öğretim hizmetleri yürütülmekle beraber jandarmanın amansız takibiyle yakalananlar işkence ve hapisle cezalandırılıyordu. Bu tarihlerde Süleyman Hilmi Tunahan gibi zatlar her gün trenle yolculuk yaparak talebelerine trende dersler vermekte ve Kuran’ın unutulmaması için gayret sarf etmekte idiler. Said Nursi gibi zatlar da risalelerini teksir ettirerek gizlice yurdun her tarafındaki talebelerine ulaştırmaya çalışmakta idi.

1950 yılına kadar devam eden bu baskılar D.P. nin iktidara gelmesiyle bir nebze de olsa azalmaya başlamıştır. Bilhassa Doğu ve Güneydoğudaki köylerde “Seyda” veya “Mela” denilen kişilerce alternatif bir şekilde medrese usulüyle dersler verilmeye başlandı. Her Mela, bulunduğu köye öğrencilerini götürür, o köyde hem gayrı resmi imamlık yapar hem de 20-30 civarında talebe okuturdu. Talebelerin ve Mela’nın iaşe ve beslenmelerini de köylüler temin ederlerdi.

Devlet tarafından kurulan ve Eğitimde tekelleşmenin sonucu olan İmam-Hatip Okulları, İlahiyat fakülteleri ve Yüksek İslam Enstitülerinden İslam için dava adamı yetişmiştir diyebiliriz. Ama bu kurumlardan yetişen İslam âlimi yok denecek kadar azdır. Ancak İllegal Şark Medreselerinden icazet aldıktan sonra İlahiyat Fakülteleri ile İslam Enstitülerinden yetişen İslam âlimlerimiz az değildir.

Doğu ve Güneydoğuda illegal olarak varlıklarını sürdüren bu kurumlar bölge insanının din eğitim-öğretimine, ahlaki hayatına, edebiyatına, kültürel unsurlarına ve sosyal yapılanmasına belirgin bir şekilde etkide bulunmuş, toplumu yönetme ve yönlendirmede önemli bir yer almış ve ilmi mirasın korunmasında ve gelişmesinde ciddi katkıları olmuştur.[2]

Ancak sadece medrese tahsili görüp icazet alan hocalar da klasik İslam ilimleri dışında kendilerini geliştirememiş, dünyayı uluslararası boyutta fark edememiş, günün meselelerine İslami çözümler bulmada çok eksik kalmışlardır. Bunun yanında medreseden icazetli bu “mela”lar (istisnalar hariç) pratik Arapça konuşma, günlük Arapça gazete, kitap ve dergi okuyup anlamakta sıkıntı çekmektedirler.

Bu tür çalışmalar İlimiz Adıyaman’da Doğu illerine göre daha zayıf kalmıştır. Muhacir Hacı Mehmet Efendi bu manada bir istisna olabilir. Seyda Molla Muhyiddin, Seyda Rahmetli Molla Mustafa Çizik gibi mollalar Adıyaman dışından gelerek bu çalışmaları devam ettiren zatlardır.

Ayrıca Artanlı Hacı Mehmet Said Efendi de kendi köyünde birçok talebe yetiştirmiştir.

Molla Mustafa Çizik, Çelikhan’ın bir köyüne talebeleriyle gelerek orada bir müddet bu geleneği sürdürmüştür.

Cizreli Şeyh Seyda’nın talebelerinden olan Molla Muhyiddin ise önce Kâhta Alidam Köyü’ne gelerek orada bir müddet talebe okutmuş, daha sonra Bahçelievler Camiine imam olarak atandıktan sonra caminin yanına yaptırdığı medresede geleneksel eğitim sistemini başlatarak devam ettirmiştir. Burada binlerce öğrenci yetişmiş, birçok kişi de bu medreseden mezun olarak icazetname almıştır. Halen Seyda Molla Muhyiddin’le beraber, bazı diğer hocalar bu çalışmaları devam ettirmektedirler. Seyda’nın icazetli çocukları da bu medresede ders okutmaktadırlar.

Medresede okutulan başlıca dersler şunlardır.

-Dil İlimleri: Sarf, Nahiv, Vaḍ, İştiḳāḳ, Meānī, Beyān, Bedī, Şiir ve Lugat

-Şer’î İlimler: Fıkıh, Usul-i Fıkıh, Tefsir, Hadis, İslam Tarihi, Ahlak ve Kelam

-Felsefe İlimleri: Mantık ve Felsefe

-Münazara

-Hat (yazı)

Osmanlı medreselerinde yetişen bazı Adıyamanlı âlimler:

Ebubekir El Kahtavî

Müfessir Mustafa Hayri Efendi

Hısnı-ı Mansur Müftüsü Poturzade Hacı Mahmud Efendi

Akçalılı Hacı Mehmet Efendi

Kahta eski müftülerinden Hacı Osman (Kutlu) Efendi

Muhacir Hacı Muhammed Efendi

Kahta eski müftülerinden Molla Emin (Yürek) Efendi

Osmanlı dönemi Adıyamanlı bazı Divan şairleri:

Rıfat Efendi,
Luzumi Efendi
Lam’i Efendi
Çırağı Baba
Halis Efendi
İbrahim Hakkı Baba
Ali Rıza Efendi
Sezai Efendi
Âsım Efendi
Hafız Mahmut Efendi
Said Hafız
Hicri Efendi
Akif Hoca
Haydar Efendi
Haddad Efendi
Nazif zade Ata Efendi
Hamdi Baba
Nusret Efendi
Sıtkı Efendi
Sıtkı Efendi (Besnili)
Sarışeyhoğlu Ömer Mazhar Efendi

 

(*) Bu yazı daha önce éEğitimle Diriliş" dergisinde yayınlanan yazımdan kısmen alıntıdır.)

[1] Davut Işıkdoğan, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 53:2 (2012), ss.43-83

[2] a.g.e.