8 Mart 1857 tarihinde ABD’de bir grup kadın emekçi kendi işverenini protesto etmek amacıyla bir araya gelir, bunun üzerine çalışmış oldukları iş yerinde bazı üzücü hadiseler vuku bulur.

                   Bu münasebetle Garp âleminde 8 Mart tarihi, 27 Ağustos 1910 yılında “dünya kadınlar günü” olarak ilan edilir ve o günden beri her sene dünyanın çeşitli ülkelerinde kutlanır.    

                   Aynı şekilde Türkiye’de de 1921 yılında ilk defa kutlanmaya başlanır ve bu, günümüzde halen devam ediyor. 

                   Oysa bununla ilgili günümüz dünyasına göz attığımızda, doğal olarak kafamızda şöyle bir soru da oluşmuyor değil:

                   Hangi kadınlar?

                  Öyle ya; eğer bir toplumda kadın açık giyimliyse kıyafetinden ötürü 'vaaay bu yollu' vs. deniliyorsa…

                  Dekolte giyindiği için girdiği ortamlarda kem gözle bakılıyor, baştan aşağı süzülerek taciz ediliyorsa…  

                   Eğe kapalı giyimliyse “Allah'ın yobazı” diye tanımlanıyor, hor ve hakir damgası yiyerek ötekileştiriliyorsa…

                  İnancından ötürü kapanmasına tahammül edilmeyerek, başındaki örtü cebren alınıp hakaret ve azarla karşılaşıyorsa…  

                   Sömürü düzeni olarak bilinen kapitalizmin acımasız çarklarında ezilmemek adına sosyal ve iş ortamlarında meta olarak görülüyorsa…  

                  Sudan bahanelerle gerek yakın akrabalarından ve gerekse yabancı cinslerden dayak ve şiddete maruz kalıyorsa…      

                 Toplu taşıma araçlarında, yolda yürürken vs. sözlü ya da fiziki tacize uğratılıyorsa…

                 Eğer eşi ölmüş ya da boşanmışsa hemen kolayca elde edilebileceği düşünülerek arkasından gayri ahlaki gibi iğrenç cümleler telaffuz ediliyorsa…  

                 Özgecan Aslanlar kaçırılıp tecavüze uğrayarak vahşice öldürülüyor, Münevver Karabulutlar barbarca doğranıyorsa…

                 Kimi yörede töre adına hayatın hiç bir alanında söz hakkı verilmiyor, büluğ çağına ermediği halde isteği dışında zorla evlendiriliyorsa… 

                 Her olumlu ya da olumsuz durumda erkek için “aslan oğlum yapar, erkektir” denilirken, “otur oturduğun yerde, sen kızsın, sus cevap verme hakkın yok” denilerek sürekli baskıya maruz bırakılıyorsa…

                Kısacası inancımızın bize emretmiş olduğu “Cennet annelerin ayakları altındadır” ilkesi görmezden gelinerek kadınlar her zaman itilip kakılıyor, aldatılıyor, ötekileştiriliyor, üstüne üstlük bir erkekle aynı oranda emekçi gözüyle bakılıyorsa kadınlar günü edebiyatı yapanlara, kadınlar günü etkinliğine imza atanlara şunu sormak gerekmez mi?

               Sahiden söylemlerinizde ne kadar realistsiniz ve hangi kadın ya da kadınların gününden bahsediyorsunuz?

                Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…

                     Bilal KARADAĞ

                               [email protected]