Ulubey, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, Türkiye'de de kadınların acımasız bir şekilde şiddete uğradığını ve öldürüldüğünü belirterek, "Ne acıdır ki devletin duyarsızlığı, buna istinaden cezai işlemlerin yetersizliği ile her geçen gün katlanarak büyüyor. Bir ülkenin, toplumun ilerlemesi ve demokratikleşmesi için öncelikle kadına şiddetin son bulması ve bunun içinde kadınların güçlenmesi her platformda görünür kılınması gerekiyor."dedi.

Bu coğrafyada kadın olmanın zorluklarını ara ara yazılarında ve katıldığı her platformda anlatmaya çalıştığını kaydeden Ulubey, "Bu konuda araştırmalarım oldu fakat ben bugün sizlere Güneydoğu’da kadına şiddet, kadın cinayetleri konuşunda ciddi araştırmalar yapmış, Töre kıskacında 'kadın’'adlı incelemesiyle bir çok başarıya imza atmış Gazeteci- Yazar ve Araştırmacı Mehmet Faraç’ın akıcı bir dille yazmış olduğu ve benim okuduğum ibretlik yaşam öyküleri, 'Töre Kıskacında Kadın', 'Söyleyin Anama Ağlamasın', 'Yağmur Bekleyen Kadınlar'’isimli kitaplarda da bazı alıntılar yapmak istiyorum. Faraç, töre kurbanlarını yazmış okuyunca kanım dondu. Özellikle Urfa’da ve Güneydoğu’nun pek çok yerinde kadın olmanın zorlukları anlatılıyor. Kadın infazları, namus gerekçesi sevdasına direnirken ölmeyi göze alan kadınlar,yoksulluk, başlık parası, berdel, çocuk gelinler vs. Hangi çağda yaşıyoruz demeyin,bu kitapları okuma fırsatı bulursanız ki, okumanızı tavsiye ederim ve tüm çarpıklıkları belgeleriyle göreceksiniz." dedi.

Fatma Ulubey, feodal yapının güçlü olduğu yerlerde kadınların namus adına öldürüldüklerini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Düşünün ki bir genç kızın bir erkekle konuşması, sinemaya, pastaneye gitmesi ,ismi bir radyonun istek programında yayınladığı için onun hunharca katledilmesine neden oluyor. Kimi zaman bir sokak ortasında , kimi zaman Fırat Nehri'nin azgın sularına atılıyor,kimi zaman bir kör kuşunun namlusunda, kimi zaman evlenin bahçesindeki bir kümeste cesedi toprağa gömülü halde bulunuyor 16 yaşındaki Medine Memi gibi bir genç kızımızın hayatı. Kadın cinayetleri dur durak bilmiyor, istatistiksel rakamlar korkunç.

Daha geçtiğimiz günlerde Kırıkkale’de ayrıldığı eşi tarafından 10 yaşındaki kızının gözleri önünde bıçaklanarak katledilen, ben ölmek istemiyorum diyen Emine Bulut’un feryadını kimler işitti? yine yakın bir zamanda eşi tarafından benzin dökülerek yakılan Güllü Yılmaz’ın sesini, çığlıklarını duyan oldu mu? Cehaletin, geri kalmışlığın, bağnazlığın ve yoksulluğun giderilmediği toplumlar örf ve adetlerine sıkı sıkıya bağlanmak zorunda kalır. Feodalitenin ısrarla ayakta beklettiği bağnaz geleneklerin insanların nasıl ateş çemberinde tuttuğunu, cahil bıraktığını görmek için uzaktan ahkam kesmek yetmez. Namus cinayetleri daha çok örf-adet ve kültürel yapıya dayandırılmakta erkek egemen yapının ömrü uzatılmaktadır. Kadın bedeni üzerinde dayatılan namus; kadını bir birey olarak değil, mal olarak görüyor."

Faraç’ın önemli bir vurgusunun da, töre ya da namus cinayetlerinin hemen hemen hepsinin arkasında karar meclislerinin bulunduğunu fakat onların çoğu zaman yargının pençesinde aslında törenin mağduru olan küçük çocukları vererek soruşturma dışı kaldıklarını söylediğini ifade eden Ulubey, şöyle devam etti:

"Hatta bağnazlığın, gericiliğin ve geri kalmışlığın yasalarına sığınarak genç kızları kendi adaletleriyle ölüme sürükleyen aşiret meclislerinin belki de artık terörizm üyeleri olarak "Çete"suçlamasıyla yargılanması gerekir der.

Faraç, kitaplarında aslında konunun en can alıcı kısmına dikkatlerimizi çekiyor , 'sadece Kadınların törelere kurban gitmediğini hukukun da törelere kurban gidildiğini , çoğu faillerin hiçbir ceza almadan salıverildiklerini, insan hayatı üzerindeki kirli hesaplaşma şu soruyu akla getiriyor. İnsanlık nereye? insanlık meğer çoktan ölmüş!...Namus; feodalitenin anayasasının yazıldığı topraklarda güvercinleri yılanlara yem ederken ne yapılırdı ki suskunluğa köle olan insanlık?...(Yağmur Bekleyen Kadınlar) kızlarımız öldüler, kadınlarımız öldüler ve hala öldürülüyorlar ama töreler yaşıyor!...Kadın sorunlarına neşter vuran Mehmet Faraç’a teşekkürler. Evet biz nice kadınlar , nice canlar toprağın altında mezarlara isyan ederken biz onlar için yaşamanın anlamını bir kez daha düşündük."

Kaynak : PHA

Kaynak: pha