Dağdeviren, yaptığı açıklamada, "Tarihimizin belki de en karanlık döneminden geçiyoruz.  20 Temmuz 2016 tarihinden bugüne süren OHAL ile hukuksuzluğun, adaletsizliğin, emeği hedef alan saldırıların merkez üssü haline getirilen bir ülkede hayatta kalma mücadelesi veriyoruz. AKP ve MHP, iktidar ortakları olarak, parlamentoyu işlevsiz hale getirip, anayasayı askıya aldı. Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerini yerle bir ettiler. OHAL’i yaşamımızın her hücresine müdahale etmenin aracı haline getirdiler. Gece yarıları çıkardıkları KHK’ler ile 116 bin kamu emekçisini hiçbir soruşturma ve mahkeme süreci olmadan sorgusuz, sualsiz işinden, ekmeğinden ettiler. Hukukun en temel normlarını tepe taklak edip masumiyet karinesini yok saydılar. Neyle suçlandığını dahi bilmeyen 116 bin kamu emekçisini bir yıl sonra kurdukları OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna havale edip, ‘git suçsuzluğunu ispatla’ dediler."dedi.
"Anayasa ve yasalarla, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşme ve anlaşmalarla güvence altına alınmış sendikal hak ve özgürlüklerimizi, örgütlenme hakkımızı kullanmamızı ‘suç’ saydılar" diyen Dağdeviren, şunları kaydetti:
"Şimdi de 22 aydır sürdürdükleri bu anti demokratik, hukuksuz düzeni süresiz ve kalıcı hale getirmek istiyorlar. 16 yıllık AKP dönemi siyasal alanda otoriter, milliyetçi ve muhafazakâr, ekonomik alanda neo liberal politikaların hayata geçirildiği, tek adam ve tek partiye dayalı bir sistemin adım adım örüldüğü bir süreç olarak tarihe geçmiştir. 
Kürt sorununa güvenlikçi yaklaşım, imha ve inkâr siyaseti farklı biçimlerde devam ettirilmiş, sorunun demokratik yöntemlerle ve diyalogla kalıcı barışçıl çözümü günlük siyasal çıkarlara heba edilmiştir. Siyasette, ekonomide ve yaşamın her alanında gerilim, kutuplaşma ve şiddet giderek tırmandırılmıştır. AKP iktidarında kadın sadece aile kavramı içinde tanımlanmış, cinsiyetçi söylem ve uygulamalarla kadına yönelik şiddet meşrulaştırılmış, neo liberal, dinci-gerici politikalarla kadın bedeni denetim altına alınmak, kadın emeği ise daha da ucuzlaştırılarak güvencesizliğe mahkûm edilmek istenmiştir. AKP, söylemlerinin aksine başta Anayasası olmak üzere 12 Eylül’ün tüm kurum ve uygulamalarını devam ettirmiş, halkın iradesini gasp ederek dünyanın hiçbir yerinde olmayan, temsilde adaleti engelleyen anti demokratik %10 barajına sıkı sıkıya sarılmıştır. Sermayenin daha fazla kar elde etmesi uğruna işçi sağlığı ve güvenliğinin piyasaya açılması ve açık ihmaller nedeniyle binlerce emekçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş, sakat kalmış ya da meslek hastalıklarına yakalanmıştır. Çalışma yaşamında ayrımcılık derinleştirilmiş, yandaşlık işe alınmanın ve görevde yükselmenin temel ölçütü haline gelmiştir. Devletin AKP’lileştirilmesi, AKP’nin devletleşmesi uygulamalarından sendikal hareket de nasibini almış, AKP’nin arka bahçesi haline gelen yandaş sendika ve konfederasyonlar eliyle emekçilerin hak ve çıkarları gasp edilmiş, demokratik, katılımcı gerçek TİS yapma ve grev hakkımızın kullanımı engellenmiştir. Tüm cumhuriyet tarihinden daha fazla özelleştirme yapılmış, kamusal hizmetler piyasaya açılmış, sosyal devlet uygulamaları birer birer ortadan kaldırılmıştır. Sermayeye vergi muafiyetleri başta olmak üzere her gün yeni ayrıcalıklar tanınmış, çalışanların maaşları vergi dilimleri ile kuşa çevrilmiş, doğrudan ve dolaylı vergilerle bütçenin tüm yükü halkın sırtına yüklenmiştir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik her gün biraz daha büyürken emekçilere büyümeden ayrılan pay yıllar geçtikçe düşürülmüştür. Başta grev ve siyaset yapma hakkımızın engellenmesi olmak üzere kamu emekçileri güvencesizlik ile mevcut gidişata razı olma seçeneklerinden birini tercih etme dayatması ile karşı karşıya bırakılmıştır. Sonuç olarak; 24 Haziran’da ya yasama-yürütme-yargıdaki kuvvetler ayrılığı ilkesinin iktidar lehine ortadan kaldırıldığı, parlamentonun etkisiz ve göstermelik olarak varlığını koruyacağı, padişahlık yetkileriyle donatılmış bir başkanlık sistemi ya da eşit, özgür, barış içinde ve laik bir düzenin kurucu zemini olacak bir seçim yaşanacak"
 
 
 
Kaynak : PHA
Kaynak: pha