Dağdeviren, açıklamasında, dünyanın küçücük bir azınlığın elinde sömürünün, eşitsizliğin,savaşların, yasakların arttığı bir dönemi yaşadığını vurgulayarak, "Buna karşı çıkan büyük bir çoğunluğun ise demokrasi, eşitlik, adalet ve özgürlük talep ediyor. Eğitim de bu mücadele alanının önemli zeminlerinden birini oluşturuyor. Çünkü eğitim, egemenlerin var etmek istediği birey ve topluma dair tüm arzularını açığa çıkaran önemli bir araç olmayı sürdürüyor."dedi.

-"TÜRKİYE'DE 18 DİL YOK OLMA TEHLİKESİ ALTINDA"

Egemenlerin eğitim politikalarına karşı çocukların bilişsel, duygusal ve sosyal açıdan güçlenmesi ve içinde bulunduğu toplumu, dünyayı değerlendirebilecek, eleştirebilecek donanım kazanması için güçlü bir mücadele yürütüldüğüne işaret eden Dağdeviren, şunları kaydetti:

"Eşitliği, özgürlüğü, demokrasiyi, insan haklarını, çocuk haklarını güçlendirmeyi talep eden, dolayısıyla biz yönetilenlere dayatılan yaşamın ötesinde başka bir hayatı var etmenin peşine düşen, farklılıklarımızla birlikte eşitçe yaşayabileceğimiz bir hayata rehberlik eden bir eğitim politikasının ısrarla savunulması gerekiyor. Şüphesiz bu mücadelenin önemli bir parçasını anadilinde eğitim hakkı oluşturuyor. Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) “Tehlike Altındaki Diller Atlası”na göre, Türkiye’de 18 dilin yok olma tehlikesi altında olduğu belirtiliyor. Çocukların kimliklerinin ve kişiliklerinin bir parçası olarak anadillerinin değersizleştirilmesi, özgüvenlerini ve özsaygılarını olumsuz etkilemekle kalmıyor, var olan eşitsizliklerin derinleşmesine neden oluyor.

Kapitalist sistemin gelişim süreciyle birlikte izlenen resmi devlet politikaları da dillerin varlığını tehdit etmeyi sürdürmektedir. Ülkemizde de yakın zamana kadar bırakalım resmi dil dışındaki anadillerinin eğitim alanına girmesini, bu dillerin varlığı bile inkâr edilmiştir. Fakat son 20-25 yılda dünya dillerinin korunmasına ilişkin oluşan bilinç ile birçok çalışma yapılmış ve dilin, anadillerin kamusal alanda, okulda, evde, iş yerinde, devlet dairelerinde, sinema, televizyonda vs. konuşulma ve yazılma hakkının elde edilmesi bir hak, özgürlük, demokrasi ve eğitim mücadelesinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bugün gelinen noktada dünyada ve ülkemizde anadilinde eğitim hakkı önüne çıkarılan her engel, daha ağır sonuçlar doğurmaktadır."

-"ANADİL BİRLEŞTİRİR VE PAYLAŞILANI ARTIRIR"

Uluslararası Anadili Günü’nün 22. yılında anadillerin birleştirici özelliğinin altının çizilmesi gerektiğini belirten Dağdeviren, "Anadil birleştirir ve paylaşılanı artırır, bu özellikleri ile de sosyal içerme, yenilikçi düşünme ve hayal gücünün gelişimini sağlar. Bu bağlamda, bireyin kendi anadili dışındaki dillerde eğitim almak durumunda kalması hem eğitim sürecinde sorunlara hem de buna bağlı olarak eşitsizliklere neden olmaktadır.

UNESCO verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 40’ının konuştuğu veya anladığı dilde eğitime erişemediği dikkate alındığında, 'anadilinde eğitim' sorunu küresel bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunun artık kapsamlı olarak ele alınması ve çözüm üretilmesi gerekmektedir.

Her ne kadar 2012 yılında yapılan mevzuat değişikliği ile “yaşayan diller ve lehçeler dersi” adı altında dil dersleri seçmeli dersler şeklinde eğitim programına eklenmişse de bu durumun anadilinde eğitim hakkının yanına dahi yaklaşamayacağı görülmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın soru önergelerine verdiği yanıtlardan görüleceği üzere, 2013-2014 eğitim döneminde seçmeli anadili dersi alan öğrenci sayısı 53 bin olarak açıklanmıştır. 2014-2015 eğitim öğretim yılının ilk döneminde öğrenci sayısı önceki yıla oranla yüzde 45 artarak 85 bine ulaşmıştır. Bu seviyede bir talep olmasına rağmen 2014 yılında yaşayan diller ve lehçeler dersi için 17 öğretmenin ataması yapılmış, Aralık 2015 atamalarında ise bu öğretmenlere 9 öğretmen daha katılmıştır. Ancak MEB’in resmi rakamlarında bu alana dair istatistik vermemesi, konunun ne kadar ciddiye alındığına dair soru işaretlerinin sayısını arttırmaktadır."şeklinde ifade etti.

-"TÜRKİYE'DE 36 DİL VE LEHÇE BULUNMAKTADIR"

Dağdeviren, bu gerçekle birlikte Türkiye son yıllarda ciddi bir göç aldığını vurgulayarak, şöyle devam etti:

"Farklı ülkelerden, farklı dil ve lehçelerde anadiline sahip olan çok sayıda öğrenci, Türkiye eğitim sistemine entegre edilmek istenmiştir. Ancak eğitim hakkını korumak, sadece eğitim sistemine giriş yapılmasını sağlamak değildir. Eğitim hakkı, diğer hakların da güçlü biçimde yaşam bulmasıyla asli niteliğine bürünebilmektedir. Dolayısıyla anadilinde eğitim hakkı yok sayılarak eğitim hakkının karşılandığını iddia etmek sadece gerçeği çarpıtmak anlamına gelmektedir.

Halbuki yapılan araştırmalar göstermektedir ki, anadilini yetkin bir şekilde öğrenemeyen kişi, ikinci dili de iyi bir şekilde öğrenemez. Azaltıcı çok dillilik denilen bu durumun temel nedeni, çocuğun anadilindeki gelişiminin yarıda kesilmesi, anadilinin ikincilleştirilmesi, önemsiz görülmesidir. Oysa çocuk anadilini iyi öğrendiği zaman, ikinci bir dili de iyi öğrenebilir. Arttırıcı çok dillilik denilen bu durum, eğitimde, toplumda hâkim olan dil ile farklı anadillerinin birlikte kullanılmasıyla, hepsine eşit değer verilmesiyle mümkün olabilmektedir.

Bu nedenle anadilini konuştuğu için linç edilenlerin görüntülerine değil, diller üzerindeki yasakların, kısıtlamaların deprem gibi olağanüstü zamanlarda anlamsızlaşmasına değil, herkesin eşit haklarla yaşadığı bir toplumsal yaşama tanık olmak istiyoruz. Dilin sadece bir iletişim aracı olmadığının ve bir kültürün, düşünme biçiminin dolayısıyla edebiyatın, sanatın, felsefenin, tarihin de dil ile yaşayabileceği gerçeğinin kabul edilmesini istiyoruz."

Dünya dilleri üzerine kapsamlı çalışmalara yer veren ethnologue.com’un Türkiye raporuna göre; Türkiye’de konuşulan 36 dil ve lehçe olduğuna işaret eden Dağdeviren, "UNESCO 2020 yılında “Dillerin Sınırları Olmaz” temasını anadillerde dâhil olmak üzere dillerin kültürler arası diyaloğa ve barışa olan etkisine dikkat çekmek için seçti. Aslında, dünya genelinde sınırları aşan diller, o dilleri konuşanları birbirlerine yaklaştırırken, aynı zamanda da “sınırları” engellemek yerine köprülere dönüştürmektedir. Diller sınırları aşarak bizleri birleştiriyor ve biz biliyoruz ki “Dillerin Sınırları Olmaz”.

Türkiye’de yaşayan bütün halkların dillerini özgürce kullanmalarının önündeki engellerin kaldırılması ve anadilinde eğitimin yasal güvenceye kavuşturulması gerektiğini savunmaktayız. Zira eğitim dili olmayan bir dilin yaşama imkânı söz konusu değildir. Halkların ve dillerin coğrafyası olan Anadolu’nun asimilasyoncu politikalar ve tek dile mahkûm etmek istenmesini kabul etmemekteyiz. Yaşar Kemal’in dediği gibi “Tek çiçeğe kalmış, tek renge, tek kokuya kalmış bir insanlık ve tek dile kalmış bir dünya hapı yutmuştur. Öyle bir dünya cehennemden beterdir. Bir çiçeğin koparılması, dünyamızdan bir rengin, bir kokunun yok olmasıdır. Bu insanlığı insanlıktan çıkaran bir durumdur. Ne büyük mutluluktur ki, dünyamız hâlâ on binlerce çiçekli bir kültür bahçesidir. Her kültürün bir rengi, bir kokusu vardır.”

Eğitim-Sen olarak, UNESCO’nun 1999 yılında aldığı kararın ardından dünya çapında kutlanan "21 Şubat Dünya Anadili Günü"nün yaşadığımız topraklarda gerçek bir kutlamaya dönüşebilmesi için taleplerimizi bir kez daha hatırlattıklarını ifade eden Dağdeviren, açıklamasını şu maddelerle tamamladı:

"Türkiye’nin çocuk haklarını düzenleyen ilgili uluslararası sözleşmelerdeki maddelere koyduğu çekincelerin kaldırılarak onaylanması gerekmektedir.

• 1982 Anayasası yerine toplumu bütün dilsel/kültürel çeşitliliği içinde kucaklayacak demokratik bir anayasa hazırlanmalıdır. Yeni anayasanın eğitim ve öğrenim hakkına ilişkin bölümü, insan hakları ve temel özgürlükler ile çocuk hakları konularında düzenlenmiş uluslararası belgeler dikkate alınarak hazırlanmalıdır.

• Eğitim sisteminin mevzuatı çok dilli, çok kültürlü toplum gerçeği dikkate alınarak yeniden düzenlenmelidir.

• Devlet, dil konusuna sınırlayıcı olarak karışmayı bir kenara bırakmalı; bunun yanı sıra bütün vatandaşlara anadillerinde ve resmi devlet dilinde bir gelişimi garanti etmelidir.

• Söz konusu dillerin başta eğitim olmak üzere kamusal alanda kullanılabilmesi için gerekli yasal ve idari düzenlemeler yapılmalıdır.

• Türkiye’de kullanılan anadillerine ilişkin net bir envanter oluşturulmalıdır.

• İyi bir dil eğitimi için öncelikle öğrencilere nitelikli bir anadili eğitimi verilmelidir.

• Okul öncesi dönemde sözlü anlatım, okuma, yazılı anlatım çalışmaları ağırlıklı olmak üzere anadili eğitimi örgün bir cetvel içerisinde başlatılmalıdır.

• Halk eğitim merkezlerinde çok kültürlü, çok dilli eğitim ortamları ve olanakları yaratılmalıdır.

• Üniversitelerde ülkede kullanılan farklı anadillerine ve kültürlere ilişkin anabilim dalları ve enstitüler kurulmalı ya da kurulanlar dâhil bunların sayısı, niteliği ve etkinlikleri artırılmalıdır."

 

Kaynak : PHA
Kaynak: pha