Yüzyıllık siyasal iniş çıkışların tozu dumanı içinde onurlu mesleğin erozyona uğratıldığını söyleyen Demir, "öğretmenlerimiz hak ettiği değeri göremez olmuştur. İlim ve irfan kıstaslarının doğasını zorlayarak ideolojik yaklaşan anlayışlar, öğretmenliği toplum mühendisliklerinin aleti ve aracı olarak kullanabilmiştir" dedi. 

"ÖĞRETMENLER GÜNÜ YENİDEN İNŞA EDİLMELİ"

24 Kasım'ın millet iradesine darbe yapmış 12 Eylül dayatmacılarının, işledikleri kitlesel günaha öğretmenleri de ortak etmek için tahsis ettikleri son uygulamalardan biri olduğunu belirten Deniz, "Öğretmenler Günü, öncelikle karşılığını medeniyet değerlerimizin derinliklerinde bulan bir temel üzerinde yeniden inşa edilmeli. Darbelerin, darbecilerin ve antidemokratik süreçlerin bir karşılığı olmaktan çıkarılmalıdır. Bu anlamda biz, 24 Kasım’ı tek tipçi, ideolojik koşullanmaların hezeyan nöbetine girmediği, eğitime gereken önem ve öğretmene hak ettiği saygı ana çerçevesinden bakılarak öğretmenlerimizin maddi, manevi problemlerinin aşılması için gerçekçi adımların atıldığı günler olarak görmek istiyoruz. Böyle bir idrak seviyesine sadece bir bugün değil, her zaman ihtiyaç var" açıklamasında bulundu.  

"ÖĞRETMENİN MALZEMESİ İNSAN"

Öğretmenlerin, ücret karşılığı yapılan bir işin hakkını vermenin çok daha ötesinde bir fedakârlık ortaya koyarak çalıştıklarını belirterek öğrencilere karşı ortaya konulan fedakârlıkların bir aydın sorumluluğu olduğunu kaydeden Deniz, “Ancak öğretmenlerimiz, ülkemizde öğretmeni önemseyişin sadece lafta oluşu dolayısıyla eşinden, çocuklarından, saygınlığından ve yaşam düzeyinden de fedakârlıkta bulunmak zorunda kalmaktadır. Yöneticilerimiz, öğretmenlerin sorunlarını çözecek, özellikle ekonomik anlamda öğretmenin tüm hassasiyetini eğitim hizmetine odaklamasını sağlayacak bir rahatlamaya vesile olacak adımları atmaktan imtina etmektedir. Öğretmenin malzemesi insandır. İnsan yetiştiren bir sanatkârın hassasiyetinin ve haysiyetinin öncelenmesi, toplumun geleceğinin garanti altına alınması demektir” diye konuştu.

"ÖĞRETMENLER DEĞERLERİNİ YAŞAMALI VE YAŞATMALI"

Öğretmenlerin, sadece öğreten değil, değerleri yaşayan ve yaşatan bir kimlik olarak öğrencilerinin karşısına çıkabilmesinin zemininin hazırlanması gerektiğini ifade eden Deniz, “Öğrenci, insan olmanın değerini öncelikle öğretmenlerimiz üzerinden yaşamalıdır. Adil olmayı, işinin hakkını vermeyi, iş ahlakını, hakça paylaşmayı, birlikte yaşamayı ve huzuru birlikte oluşturmayı sınıfta ve okulda öğretmenimizden görmelidir. Böylesi bir öğretmen profili için öncelikle öğretmenlerimizin toplumdaki saygınlığı ve itibarı bu hedef doğrultusunda oluşmalı ve korunmalı; mali ve sosyal hakları, özlük hakları ve çalışma şartları bu itibar ve saygıyı oluşturacak biçimde düzenlenmeli ve geliştirilmelidir. Toplumda itibar görmeyen öğretmene ihtiram gösterilmesini beklemek ve öğrencilerinin o öğretmen üzerinden kendisini inşa etmeye çalışmasını istemek, ölü gözünden yaş beklemek kadar beyhudedir” şeklinde konuştu.

"DÜZENLEMELERDE HASSASİYET GÖSTERİLMELİ"

Ali Deniz sözlerini şöyle sürdürdü: "Öğretmen, eğitimin en önemli unsurudur ama tek unsuru değildir. Başta müfredat olmak üzere, okul, eğitim ve öğrenci de diğer unsurlardır. Öğretmen güçlü, donanımlı bir ses olabilir ancak müfredatın kapalı, sıkıntılı mahiyeti, o sesin kendini ifade etmesine imkân vermiyorsa veya talip olması gerekenlerde sağır bir duyarsızlık varsa, öğretmen tohumunu bulamamış toprağa dönüşür. O nedenle, öğretmenin etkisinden en yüksek düzeyde yararlanmak için, evvela amacı, ruhu, felsefesi millî bünyemize, insan ve medeniyet değerlerimize uygun bir müfredata sahip olmak gerekir. Başarıya giden yol, ancak iyi bir müfredat ve öğretim kadrosuyla amacına ulaşır. O takdirde öğretmen saygınlığı kendiliğinden artar, artmıştır. Millî Eğitim Bakanlığı, yapacağı düzenlemelerde bu hassasiyetleri gözetmelidir. Oysa Bakanlığın yürürlüğe koyduğu bazı düzenlemeler, aldığı tavır ve tutumlar öğretmeni eğitimin aktörü olmaktan uzaklaştırmış, figüranı hâline getirmiştir. Öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaştırılmasına ve toplumsal saygınlığını yitirmesine ek olarak öğretmenler mesleklerini icra ederken çeşitli saldırılarla şiddet olaylarına maruz kalmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı, çalışanlarının sorunlarını sahiplenmeli, çözümüne ilişkin çaba göstermelidir. Mevcut öğretmen kadrolarının daha rahat çalışması ve verimli olmaları için kıyafet serbest bırakılmalı, performans değerlendirmesi gibi sıkıntı doğuracak uygulamalar terk edilmelidir. 100 bin öğretmen açığının bulunduğu bir ortamda sözleşmeli ve ücretli öğretmen uygulamasına son verilmeli, öğretmen ihtiyacı kadrolu öğretmenlikle giderilmelidir. Ayrıca, huzursuzluğa, iş barışının bozulmasına sebep olan, adalet duygusunu zedeleyen mülakat sistemi kaldırılmalıdır."

"EĞİTİM ÇALIŞANLARI İNSANCA BİR HAYAT STANDARDINA KAVUŞTURULMALI"

Eğitim çalışanlarının insanca bir hayat standardına kavuşturulması gerektiğinin altını çizen Deniz, şunları söyledi: "Bütün eğitim çalışanlarının birinci dereceye kadar ilerleyebilmeleri sağlanmalıdır. Mevcut ek gösterge rakamları en az 600 puan artırılmalıdır. Ek ders birim ücretleri en az iki katı tutarında artırılmalıdır. Öğretmenlerin aylık karşılığı ders saatleri arasındaki farklılık giderilerek 15 saate eşitlenmelidir. İstihdamda güçlük çekilen bölgelerde görev yapan öğretmenlere ilave tazminat ödenmelidir. Kariyer basamakları sistemi yeniden işler hale getirilmelidir. 4/B’li yerine kadrolu öğretmen ataması yapılmalı, mevcut sözleşmeli öğretmenler kadroya geçirilmelidir. Ücretli öğretmenlik ve kadrosuz usta öğreticilik uygulamasına son verilmeli, öğretmen ihtiyacı bütünüyle memur kadroları yoluyla sağlanmalıdır. İlköğretim okulları için de bütçe tahsis edilmeli, yöneticilerin öğretmen ve velilerle karşı karşıya gelmesi önlenmelidir. 4/C statüsündeki personel kadroya geçirilmelidir."

"SADECE TAŞERONA DEĞİL, TÜM ÇALIŞANLARA KADRO VERİLMELİDİR"

Sadece taşerona değil, tüm çalışanlara kadro verilmesi gerektiğini belirten Deniz,  "Ben bunun sadece taşerona kadro şeklinde kodlanmasını doğru bulmuyorum. Kamuda güvence bekleyen tüm çalışanlara kadro başlığıyla sunulmasını doğru buluyorum. 4/C’li arkadaşlarımız var. 4/B’li arkadaşlarımız var. Memur işi yapan ama işçi kadrosunda bulunan, iki tezat arasında zorlanan amirinin ‘işçi mi, memur mu’ dediği, kadrosu itibarıyla işçi, yaptığı iş itibarıyla memur işi yaptığı ama kadrosuyla uyumlu olmadığı için yaptığı işin altına dahi imza koyamadığı, koysa da yükümlülükle karşılaştığı bir çatışmalı zemin var. Bunların tamamı bir bütün olarak düşünülmelidir. Sadece taşerona kadro diye bir düşünceyi ve çalışmayı bu anlamda kapsayıcı bir çalışma olarak görmeyiz" değerlendirmesinde bulundu. 

 

Kaynak : PHA
Kaynak: pha