“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.” M.A. Ersoy

Yaşadığımız asırla beraber yaşanılan kültürlerin iç içe geçmede ve ortak yaşam alanları bulması kaçınılmaz duruma gelmiştir. Küresel dünyada teknolojin bu kadar ilerlemesi hayatın her alanında yaşanılan olayların anlık olarak internet ve televizyon aracılığıyla karşımıza çıkması hayatı tanımamızda kolaylık sağlamıştır. İnsanların tüm dünyada olanlar hakkında bilgilenmesi ve haberdar olması açısında kıymet-ı harbiyesi çok önemlidir. Bununla beraber özentisizce taklit etme, hayatımızın bir parçası haline getirmesi de bir o kadar üzücü ve yaralayıcıdır. Bu konuda İstiklal Marşı’mızın yazarı şair Mehmet Akif Ersoy, İstiklal mücadelesi veren bu milletin zaman içerisinde nasıl çözüldüğünü, benliğinden uzaklaşıp taklitçi Batı hayranlığına dönüşen hayatları bu şiirinde anlatıyor:

Ya Rab! Böyle mi olacaktı, benim cennet yurdum?

Baktım da etrafıma yalnızım, ağladım durdum.

Bir mânâ veremedim, şu Milâdî yılbaşına!

Şaştım da kaldım, Müslümanların vah telaşına!

Çevirdim başımı, nereye ettimse bir nazar.

Gördüm ki, Noel için hazır, yer-yer çarşı-pazar.

Haykırmak gelmişti içimden, seslendim millete.

Heyhat! Duyuramadım, ne Âhmed`e ne Mehmed`e.

Ey Âlem-i İslâm`ın baş tacı, büyük Türkiye!

Mukaddesatı unuttun, Avrupa diye diye!

 

Yazdığı şiir ve yazılarla memleketin hali-ahvalini çok iyi bir şekilde analiz eden şair, aynı zamanda yeni nesillerin de daha sağlam milli ve ahlaki değerlerle yetişmesi için de yaşanılanları görmesi açısından da çok manidardır.

 

Yurdumu işgal eylemiş, şu garbın safsatası, Kiminin maymunu var, kiminin "Noel babası!"

Anladım, zaman geçmekte bugün dünden de beter.

Kim bilir? Yarın ne hâle düşecek bu şaşkın beşer.

Kulaklar tıkanmış, gözlere çekilmiş perde.

Nankör adam, fazilet arıyor geçmiş giderde.

İslam’dır bu vatanın dini, kitabı Kur`an-ı Kerim`dir.

Müslümanın bayramı, Ramazan ve Kurbandır.

Kalamaz bu böyle Fatihin, Yavuzun diyarı, Noel kutlamada, geçerek Hristiyanları.

 

Bir milleti tarihinden ayrı düşünmek yapılacak en büyük kötülüktür. Tarih sahnelerimizde ve gelenek-göreneklerimizde yer almayan kutlamaların bilinçsiz bir şekilde hayatımızın merkezine almak geçmişimize en büyük zulmü yapmış oluruz. Bizim kendi bayramlarımız yeteri kadar vardır. Önemli olan milli ve dini olan bayramlarımızı layıkıyla sahip olmaktır ve gereken değeri vermektir. Aynı şekilde bu bilinci tüm nesillere aşılmaktır. Başka kültürlerin bayramlarına karşı olmaktan ziyade, onlardan daha çok sahip olmak da değildir. Yabancı kültürlerin içerisinde yer alan güzellikleri alıp değerlendirilirse daha yerinde olmuş olur. Bu gibi gecelerde birlik, beraberliğin ve muhabbetlerin pekiştirilmesi için bir fırsat olarak kullanılabilir. Sırf böyle gecelerde alkol içmek ve değişik giysiler giyip eğlenmekse bu kültürümüzle, değerlerimizle bağdaşmayan bir yaşantıdır. Halep’te yaşanan dram arş-ı azayı delmekte, şehitlerin acıları ise yüreğimizde hala tazeliğini korumaktadır. Noel Baba gerçekten iyiyse nerede bir mazlum, mağdur, ezilmiş ve garip bir insan varsa onlara el uzatır, sıkıntılarını gündeme getirir; insanların ölmesi için silah taşımaz. Ama görünen o ki Noel Baba’nın derdi hediye ve insanlık değil, tamamıyla bir kültür yozlaşması için tasarlanan bir oyundur.

“Yeni yıldan çok, bizden giden bir yılın muhasebesini yapabildik mi?” sorusu sorulmalıdır. Her gün hayatımızdan eksilerek devam eden günlere üzülmemiz gerekirken, kalkıp yeni yıl için eğlenceler tertip etmek amaçsız ve gayesiz bir yılın habercisi olacaktır. Bu geçmiş yılda, insanlık ve insan olma gayesi taşıyan naçiz vücut gerekli sorumlukları yerine getirebilmiş midir? Anne-baba sevgisi, vatan-millet-bayrak sevgisi, değer-kültür sevgisi, yaşam-inanç-din sevgisi, insan-hayat-yardımlaşma-paylaşma sevgisi, saygı-sevme-sevilme sevgisi vs. buna gibi konularda sorumluluklar layıkıyla yerine getirebildi mi? Ancak ve ancak bu şartlar yerine getirildiyse bir sonraki yılı düşünmek, yaşanmış güzel duyguların kuvvetlenerek perçinleşmesini o zaman hayal eder, haklı olarak yeni yılı isteriz. Bizim hayatımız kum saati gibidir. Her anı değerli ve kıymetlidir. Çünkü bir saniyesine bile hükmedemediğimiz ve bir saniye sonrası garantisi olmayan bir yaşam için pervasızca yaşamamak lazım ve hayattaki gayesini bilmelidir. İnsanoğlu bu dünyadaki amacını unutmamalıdır ve bu soruları kendisine sormalıdır: “Ben kimim-neciyim, nerden geliyorum, nereye gidiyorum” ancak bu sorular doğrultusunda insan amacına ulaşmış olacaktır. Yeni yılda tüm dünyada insanlığın yaşanması dileğiyle…

Vesselam!!!