Yeşilçam Türk filmleriyle büyüdüm ben. Yazlık sinemalar çocukluğumun çok güzel karelerini süsler. Rahmetli babaannem, biz torunlarını bir gece yine böyle yazlık bir sinemaya götürürken geçirdiği trafik kazasından sonra kaptı “ fedakâr babaanne “ unvanını.

Hatta yine arka balkonu yazlık sinemaya bakan apartman dairesinde oturduğumuz dönemde, her gece film izlerken geçirdi yüz felcini. Sosyal bir kadındı rahmetli.

İşte o dönemlerde bir “Fosforlu Cevriye” dolaşırdı dilimizde. İçeriğiyle pek uğraşmasak da bir etiket olmuş bizim için fark etmeden. Biraz cilveli davranan kızlara yapıştırmışız şaka yollu da olsa.

Sonraları oğlumun babası çok merak ederdi o tip kadınları. Onların yaşam öykülerini kitaplaştırmak isterdi. Anlam veremezdim yine bu ilgiye.

Şimdi bir başka dönemeçte yine karşıma çıktı. Bir öneri üzerine elimde, Suat Derviş’ in “ Fosforlu Cevriye “ si var. Okuyorum her bir ayrıntıyı önemseyerek. Bakalım nereye çıkacak okumaların sonu. Hissettiğim bir şey varsa yabancısı değiliz birbirimizin. Tıpkı “acıların kadını Bergen” de olduğu gibi.