Hikâye bu ya;

Altı tane kör adamı bir filin yanına getirirler. Her birisini filin farklı bir yerine götürürler ve onlardan, elleriyle fili tutmalarını isterler.

Sonra da, tuttukları bu şeyin “neye benzediğini” tarif etmelerini söylerler.

Körlerden bir tanesi, filin kuyruğunu tutmuştur ve şöyle söyler:

Fil bir halata benziyor.

Bir diğeri, filin hortumunu tutmuştur ve şöyle söyler:

Fil, iri bir yılana benziyor.

Üçüncüsü, filin dişlerini tutmuştur ve şunları söyler:

Fil, bir mızrağa benziyor.

Dördüncü kör, filin gövdesini tutmuştur, o da şunu söyler:

Fil, bir duvara benziyor.

Beşinci kör, filin kulağını tutmuştur ve şöyle söyler:

Fil, büyük bir yelpazeye benziyor.

Altıncı kör ise, filin bacağını tutmuştur ve şunları söyler:

Fil, bir ağaca benziyor.

Herkes tuttuğu şeye ve bilgisine göre tarif eder ama hiç biri fil değildir.

Bir şeyleri tarif ve izah ederken ya da hüküm verirken hareket noktamız, tecrübelerimiz, birikimimiz ve algılarımızdır.

Kendi algıladığımız şeylere benzeterek anlatmaya ve tarif etmeye çalışırız.

Bu yüzden, olayları ve insanları doğru ya da doğruya en yakın şekilde tarif edip yorumlamamız hareket noktalarımızın gelişmişliği, çokluğu ve çeşitliliği ile doğrudan alakalıdır, diyebiliriz.

Birileri hakkında hüküm verirken sadece kendi bildiklerimiz ya da bildiğimizi sandığımız şeyleri merkeze alarak yaptığımız yanılma payı çok yüksektir.

Belki kısmen ama sınırlı bir isabet söz konusu olabilir, o da bize yeterli ve gerekli sonucu vermez. Dolayısıyla yine bütün hakkında yanılgı ve yanlış hüküm söz konusu olabilir.

Şöyle örneklendirebiliriz,

Kendisi hakkında herhangi bir bilgimiz olmayan bir kişinin sosyal medyadaki bir paylaşımına bakarak onun hakkın hüküm vermek, onun hakkında fikir beyan etmek de körlerin fili tarif etmesi gibi olur.

Bir yazar düşünün. Yıllarca köşesinde yazılar yazmakta. Bunları pek, hatta hiç okumayan birisi, yazarın bir yazısını ele alarak onun hakkında hüküm vermeye çalışması ne kadar hakkaniyetli olur.

Sosyal medyayı örnek verdik ya, bir kişi bir konu hakkında onlarca eleştirel paylaşım yapmıştır ama birinde övgü yapmıştır. Sırf bu övgüsüne bakarak onu terden yere vurmak ne kadar insaflı olur?

Yanlış olmasın. Eleştiri olsun hem de sonuna kadar. Kişileri hatalarından, yanlışlarından dolayı eleştirmek, onları doğru bildiğimize yönlendirmek elbette olmalı. Ama bunu yaparken kör, kısıtlı ve az bilgiyle değil, gerekli ve yeterli bilgiyle yapalım. Çünkü olumlu eleştiri, gelişmenin ve bir işi doğru yapmanın en önemli etkenlerinden biridir.

Bu arada şunu da söyleyelim. Bilgi ve algı eksikliğinden değil de bir konuyu maksatlı bir şekilde çarpıtanlara ve kendi amaçları doğrultusunda yanlış yönlendirenlere sözümüz olmaz. Onları kendi ateşleri ile baş başa bırakmak gerek.

Tabi, sırf kendisini ön plana çıkarmak, pazarlamak için birilerini eleştirme gafletine düşenleri de aynı sınıfa koymak gerek.

Defalarca dedik, ön yargılarımızdan sıyrılmamız, peşin hükümlü olmaktan kurtulmamız gerek.

Başka bir deyişle “insaflı” olmamız gerek.

Yoksa insaf ölçülerinin dışına çıkarak insanları üzmek, kırmak işten bile olmaz. İnsanları üzünce kendimiz de üzülürüz.

Sadece kendi algıladığımız şeylere benzeterek anlatmaya ve tarif etmeye çalışmanın bir şey hakkında hüküm vermeye yeterli olmayacağını unutmayalım yeter.

Allah bizleri algı, vicdan ve insaf körü etmesin.