Yahudi asıllı bir Rus İsrail`e göç müsaadesi alır.

Gümrük çıkışında Ruslar bagajını kontrol ederken elbiseleri arasında Lenin’in büstünü bulurlar ve sorarlar:

Bu nedir?”

Yahudi:

Bu nedir değil, bu kimdir diye sormanız gerekirdi... Bu Lenin’dir, sosyalizmin temellerini atan, Rus halkına iyilikler getiren… Ben de bunu bereketli günlerin hatırası için yanıma aldım.

Tamam!” derler, Ruslar bırakır ve geçer.

Bu kez İsrail’e girişte Tel Aviv havaalanında gümrük memurları büstü görür ve sorar:

Bu nedir?

Yahudi:

Bu nedir değil, bu kimdir diye sormanız gerekirdi... Bu Lenin’dir. Bu deli cani yüzünden Rusya`yı terk etmek zorunda kaldım! Yanıma aldım ki her gün bakıp lanet okuyayım!

Tamam!” derler, bırakırlar ve geçer...

Adam evine gider, büstü büfenin üstüne koyar, gelişi sebebiyle akrabalarına davet verir. Yeğenlerden biri sorar:

Bu kimdir?

Yahudi cevap verir:

Bu kimdir değil, bu nedir diye sorman gerekirdi... Bu on kilogram yirmi dört ayar altındır, hem de vergisiz, gümrüksüz, KDV’siz...

Yazacaklarım ile fıkranın ne ilgisi olur bilemiyorum ama aynı şeyi, muhatabına göre farklı anlatarak karşısındakini inandırmak, inandırmaya çalışmak adına enteresan bir örnek olduğuna inanıyorum.

Günlük hayatımızda birilerinin “algı çalışması” ya da “süreç yönetimi” içerisinde olup olmadığımızı tam olarak bilemeyebiliriz. Veya kimlerin algı çalışmalarının etkisindeyiz, kimlerin yönlendirmeleri ile hareket ediyoruz, farkında olamayabiliriz. Ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Olmayanı varmış gibi gösterenden tutun da, olanı yok sayanlara veya mevcudu farklı gösterenlere kadar her türlü algı çalışmasına maruz kalan insanların yaşadığı toplumda, insanların sağlıklı düşünüp sağlıklı karar almaları çok zordur.

Toplumsal olaylara duyarlı, soran, sorgulayan, okuyan, araştıran, bir duruş, bir duyuş sahibi, feraset ve basiret ehli olanların çokluğu, insanların inanç ve zaaflarını kullanarak algı çalışması yapanların hesaplarını boşa çıkaracaktır.

Bununla beraber doğruyu, doğru bir şekilde anlatanlara da değer ve itibar vermek, bunlara sahip çıkmak olayları ve olguları eğip bükenlerin işini zorlaştıracaktır.

Diğer yandan “bana ne” veya “boş ver” anlayışı ile duyarsız ve ilgisiz insanların olduğu ortam, insanları ve toplumu göz boyayarak, aldatma, yanlış yönlendirme peşinde olanların sevdiği ortamdır. Bunlar boş vererek, boş söyleyerek, boş yaparak sahtekârların ve yalancıların boş alanını, hareket alanını genişletir.

Birileri “bana ne” diyerek, “boş ver” diyerek belki kendilerini mücadeleden uzak tuttuklarını, koruduklarını, olayların dışında tuttuklarını sanırlar ama yaşananların doğrudan kendilerini ilgilendirdiğini anladıklarında çok şey geçmiş olur.

Hâsılı kelam, “kötülüğün, kötülerin cüretkâr olması iyilerin sessiz ve ilgisiz kalmasındandır dersek” konuyu özetlemiş sayılırız.

Şimdilik bunları diyelim. Bakalım ilerde daha neler diyeceğiz.

Kalın sağlıcakla.