Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son Amerika ziyareti, birçok tartışmayı da beraberinde getirdi. Kimi Amerika’da nasıl karşılandığıyla övündü, kimi nasıl karşılanmadığıyla.

Bazıları “ezik” durumuna düşülmediğini söyleyerek övündü, bazıları da neden ezik durumuna düşülmediğine hayıflandı, hatta olmayan tabloları yansıtmak için iki kesimden de kırk dereden su getirenlere bile rastladık.

Oysa orada ziyaret eden ve ziyaret edilen kişiler değildi, ülkelerdi. Dünyada ilk ziyaret o değildi, son ziyaret de o olmayacaktı.

Kaldı ki, sadece biz ziyaret etmiyor, bütün ülkeler, bir başka ülkeyi ziyaret ediyor ve aynı kurallar çerçevesinde.

Bugün Recep Tayyip Erdoğan, Donald Trump’u ziyaret eder, yarın Ahmet bey, Corç beyi…

Türkiye adına kim giderse gitsin, Türkiye’de yaşayan her ferdi temsilen gider.

Ziyareti kabul eden de kim olursa olsun, Amerika’da yaşayan her fert adına kabul eder…

Ziyaret eden veya edilenin onursuzluğu, bütün ülkeyi, onuru ise yine bütün ülkeyi bağlar.

Her iki kesime de baktığımızda geçmişten gelen bir eziklik var, derinlerde bir yerde.

Ne yazık ki, bunu kendine bile itiraf edemeyecek milyonlar var.

Merhum Ecevit’in Cilinton’un karşısında el pençe divan durması, Cilinton’un da bir çocuğu azarlar tarzda kıçını masaya dayaması, bugün “eziklik arayışında” olan hiç kimseyi rahatsız etmemişti.

Oysa şöyle çocukluğumuza doğru bir yol alsak, bütün bunları çözebilirdik…

***

Her yörenin bir misafir ağırlama geleneği vardır.

Bizim oralarda misafire çok önem verilirdi, halen de bu gelenek değişikliğe uğramadı.

Misafirliğe gittiğin evde kuru kuruya çay verilmez, yanına mutlaka kek, kurabiye türü şeyler konulur.

Meyve olur, tatlı olur…

Belki bizim yöreye uygun olarak çiğköfte yapılır, peynirli helva ya da evde yapılan başka başka tatlılar ikram edilir. Bunlar sütlaç olur, başka şey olur ama mutlaka olur.

Elbette bu ikramda ev sahibinin maddi durumu önemli olsa da, maddi durumunu bile bir yana atarak, kendini zora koşana rastlanır.

Kadınların gündüz gezmelerinde kek, kurabiye gibi tatlı çöreklerin yanına mutlaka köfte türü şeyler de eklenir. Erkeklerle yapılan ziyaretlerin bir “ağırlığı” olduğundan, ikram da ona göre daha da ağırlaştırılır. Çünkü bir aile komple gelmiş, bir ferdi veya birkaç ferdi değildir.

Misafirliğe gitmek güzel bir haslettir ama misafirin o eve geliyor olması, bir değer vermektir her şeyden önce.

Ziyaretlerin sık yapılıp yapılmaması da ikramların ağırlığını etkiler, doğal olarak.

Eğer ikramda kusur varsa, bu kusur ‘sadece’ ev sahibinde aranmaz, “biz ne hata ettik ki, bizi iyi ağırlamadılar” diye düşünmeye sevk eder o aileyi…

Eziklik, övgüye konu olacak bir şey değildir. “Bizi ezdiler” diye zil takıp oynamak, akıl sağlığı yerinde olmayanlar veya “içerideki hain” hali/tavrıdır.

Aksine, “ezik” durumuna düşmenin sebepleri araştırılır, hem kendi yanında hem de karşı cenahta…

Ülkemizin 600 yılı aşkın bir imparatorluk geçmişi var, öyle hiçbir ülkeye ezik duruma düşecek durumu söz konusu bile değil.

Ancak, Osmanlı’nın yıkılışından sonra (kabul edelim ki) git gide küçülen, yoksullaşan ve üç kuruşa muhtaç olan bir yüz yıla yakın “ezik” bir dönemimiz var.

İnsanların daha iyi yaşaması, ülkenin daha çok kalkınması yerine, insanların düşünceleriyle, kıyafetleriyle, şekliyle uğraşan “kendi halkına düşman bir devlet” anlayışı ve geleneği var.

Oysa Türkiye, bölgede söz sahibi olacak bir konumda, ekonomisi çok iyi, yatırımları göz dolduruyor, şehirleşme Avrupa standartlarında…

AK Parti iktidarından sonra yakalanan ivme, hatırı sayılır bir çizgide artmaya devam ediyor. Bölgenin umudu, mazlumların sesi, muhacirlerin Ensar’ı olan bir ülke söz konusu.

Bunu iç politikada eritmeye çalışırsanız, yediği sofraya bıçak saplayan durumuna düşebilirsiniz.

Kendi ülkeniz adına, sizin adınıza yapılan ziyaretleri, görüşmeleri, anlaşmaları “sabote” edilmesini, “ezik” durumuna düşülmesini beklemek, kendine olan saygısızlıktır.

Aynı şekilde, “falanca bize şöyle davrandı, böyle davrandı” diye övünmek de, “bak biz ezik değiliz” diye yaygara koparmaktır.

Kendinizi biliyorsanız, size nasıl davranılması gerektiğini de çok iyi biliyorsunuz demektir. Tek sorun, sizi temsil edenin, gerçekten sizi temsil ediyor olup olmadığıdır…

Elbette bütün bu güzellikler var ama cebimize bakana kadar…

Türkiye’de tek sorun, halkın “cep” ezikliğidir.

Onu atlatmadığımız müddetçe, yüz yıllık “eziklik” kanımıza işlemiş olarak, bütün bedenimizi sarmayı sürdürecektir, hem de habis bir ur gibi…

Tweetimden Seçmeler

Büyük davası olanların küçük hesabı, küçük hesabı olanların büyük davası olamaz.