Enstantane sözcüğü ile ilk olarak Üstün Dökmen’ in “ Küçük Şeyler “ serisinin ilkini okurken karşılaştım. Doğru dürüst anlamını kavramadan, sözcüğün müziği hoşuma gitti. Bazı sözcükler, tıpkı bazı insanlar gibi, ilk görüşte bana çok sıcak, yakın ve hoş gelirler.

Sözlük anlamını da, en azından sözcüğe saygımızdan olsun yazalım;

1)Işık alma süresi çok az olan hızlı bir devinimi olduğu anda saptayan fotoğraf çekme yöntemi.

2)ad-sıfat Bu yöntemle çekilen( fotoğraf)

3)sıfat/ bir anda olan

Bu sabah yürüyüş parkurunda, kenarda yere düşmüş bir kornet dondurma külahı görünce, birden fotoğrafını çekesim geldi.”Ne güzel bir enstantane! “ dedim. Der demez de, çevre kirliliği geldi aklıma. İşin sihri kaçıverdi.

İşin bu boyutuna odaklanmadan, o anın sözcüklerle fotoğrafını çekmek istiyorum size. Şöyle ki;

Tartar parkurun, sağ tarafında, bisiklet yolu ile arasında kalan( henüz ne amaçla yapıldığını çözemediğim)kısımda, dikdörtgen bir alan, bordo renkte kare kauçukla kaplanmış. Bordonun üzerinde, karamel renkte kornet külah ve bembeyaz erimiş dondurma çok güzel bir renk uyumu içindeydi. Işık da çok doğru bir yerden vuruyordu. Bayıldım. Henüz üzerinde bir pislik ya da deformasyon olmadığı için, el değmemiş bir güzelliği anımsattı bana.

Ta ki, çevre kirliliğini anımsayıp o külahı çöpe atmayı düşününceye kadar. Sonra eldiven yok yanımda diyerek, uzaklaşmayı seçtim. Tabii, düşünmeye başlayınca zihnimi durduramadım. Oradan oraya sıçrarken, dün akşamüstü yine aynı yerden, yürüyüşten dönerken yaşadığım olay geldi aklıma. Şöyle ki;

Özel bir bakım evi var yolumun üzerinde. Bahçesinde pek de bakımlı olmayan yaşlılar görürüm zaman zaman. Zaten bahçenin de bakımı tartışılır. Her neyse, bir orta yaşlı kadın tel örgünün arkasından seslendi ve benden 10 liralık, üç külah dondurma istedi. Caddenin karşısındaki lüks dondurmacıyı gösterdi. Arkada bankta oturan yaşlı adam; “ Ne 10 liralığı, beş liralık yeter.” Dedi. Baktım bir de tekerlekli sandalyede bir genç kız. Demek ki, etti üç! İçim sızladı.

Karşıya geçip, topu 2,5 liradan üç külah dondurmayı aldım. Tel örgüye vardığımda, dondurmaları nasıl vereceğim konusunda tereddüt yaşadım. Yine yaşlı adam, olaya müdahale etti oturduğu yerden; “ Altta, köşedeki o delikten ver.” Dedi. Gerçekten de orada kocaman bir delik açılmış. Demek ki, bu işler hep böyle yapılıyordu. Yasaklar ve o tel örgüler, bana kendimi iyi hissettirmedi.

Hatta bakım evleri ve huzur evleri ile ilgili önyargımı tetikledi. Kendim için kaygılandım derken, birden yine o gün bir arkadaşımla sohbetimi anımsadım. Mide küçültme ameliyatı olmuş ve de çok memnun kararından. Hâlbuki ameliyat hakkında o kadar olumsuz bakış açısı varken; onun böylesine olumlu bir deneyimi aktarması, bana umut oldu.

İşte sözün özü bu! O kadar özel ve öznel bir yolculukta benzer aramak niye? Eşi benzeri olmayan öyküler yaşıyoruz her birimiz. Herkes payına düşeni alıyor. Tek ortak payda, kaçınılmaz son. Yaşam bu konuda çok adil. Hiçbir canlı ölümden muaf tutulmamış. Bu konuda kaçış yok.