O kor ateş gönlüme düştüğünde, dişlerim kenetlendiğinde, işte o zaman çöküyorum dizlerimin üstüne.

Yoksa başka türlü hiçbir şey dize getiremiyor beni. “Diz” ile başladım söze, dile gelsin istedim dize dize . Ne kadar az sözcükle iletişim kurduğumuza dair eleştiriler geldi zaman zaman kulağıma. Evet, inanıyorum sözcük dağarcığım zenginleştikçe dilimin inceliceğine. Bakarsınız bu incelik bedenime de yansır barıştırır beni bedenimle. Neden olmasın!?

Yani sırf kendim için istiyorsam inceltmeyi dilimi ve bedenimi namerttim. Kendimin yanı sıra çevremdeki insanları korumaktır niyetim kendimden.

Bu kadar lafı döndürüp dolaştırmayayım, konuya geleyim.

Dün sabah Ege Üniversitesi Diş Hekimliği'nden sıra almak için, ilk kalkan toplu taşıma aracıyla sabahın köründe düştüm yollara. Zifiri karanlıkta ulaştım kapıya. Kapıda bir avuç insan, fakat kendi aralarında oluşturulan listede ben 43.sıradayım. Sesli olarak sorguladım. Sorgulamakla kalmadım bir kişinin dört beş kişiyi temsil etmesi üzerine de tepki verdim. Kıyamet koptu. Özellikle de iki üç erkek resmen sözel ve bedensel olarak saldırdılar. Korktuğum için kâh cevap verdim kâh sindim. Yatışmadı gerginlik. Ta ki yine cılız bir erkek sesi duyuluncaya kadar:

“Uğraşmayın ya kadınla!”

Neyse ki boşa çıkmadı emeğim, aldım sıra numaramı. Sonra da kendimi ikna etmeye çalıştım ve dedim ki:

“Savaşan bir dünya yok dışarıda Özlen. Lütfen sen içindeki savaşı dindir.”

Elbet bir gün dile gelen ele gelir.