Sanal dünyanın rengine kananlar, yaşamdan uzaklaşıp kendi dünyalarını kurarken, ezberlediği kelimeleri sadece konuşmaları arasına sıkıştırıp, kuru bilgilerle kişileri etkilemeye çalışırlar. Söylediklerinin karşıyı ikna etmediğini de bilir, sadece zaman geçirmek ve anı kurtarırken, egoya da tavan yaptırma hevesinden ibaret olduğundan bihaberdirler. Netice; sosyal bir varlık olmaktan uzaklaşma, karnını doyurmadan, lüks peşinde koşmanın bir matah olduğu kanısıyla hareket eder ve amaçları uğruna neleri kaybettiklerinin farkına varmadan yaşarlar. İşte bu kişiler klinik vaka örnekleridir.

Günümüzde bu varlıkların sayısı milyonları aşmış, insani ilişkileri zayıflamış, sohbetlerini de meta üzerine kurmuşlardır. Aile efradını dahi menfaatleri için kullanan yeri geldiğinde tehditler savuran sanal varlıklar; mutluluktan uzak, istediklerini alabilmek için her yolu deneyen, elde ettiklerinde ise çabuk sıkılıp bir kenara atan bireyler olarak, onurlu yaşam kandırmacasıyla, hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktadırlar.

Olması gereken; İnsani değerleri ön plana çıkarmak, arkadaş, dost çevrelerini genişleterek, sanal dünyada yaşayan insanları gerçeğe döndürerek, onlarla zaman geçirmek, sabrı olanlar için en büyük görev olmalıdır. Doğal yaşamın güzelliklerinin farkına varmalarını sağlamak, mutluluğun anlık istek ve heveslerden geçmediğini, hoşgörünün yanında affediciliğinde manevi hazzı artıracağını hatırlatmak gerekir. Ağız her şeyi söyler onu yöneten beyindir. Konuşurken az da olsa düşünmeli, olaylara ona göre tepki vermeliyiz. Fuzuli’nin şu sözünde ki: “ Karıncayı bile incitmem deme! Bile’den incinir karınca; söz söylemek irfan ister, anlamak insan.”  Gibi ince düşünmek büyük marifettir.

Paylaşmayı anımsayacak, maddeden daha çok manevi hazzın insani değerleri artırdığını bilen, hüznün yanı sıra neşenin de kişilere kattığı değerleri fark ederek, gün doğumunu izleyen, oksijeni ciğerlerinin derinliklerine kadar çeken, sadece bundan bile huzur bulan insanların çoğalması dileği ile…